
2023 yılı Türkiye ve dünya işçi sınıfı için acılar, yıkımlar, savaşlar, ekonomik ve siyasi saldırılarla dolu bir yıl oldu. Patronlar sınıfıysa kendine yaraşır bir şekilde, yaşanan her durumdan “nasıl kârlı çıkarım?” diye hesap yaptı, çıkarları için örgütlü davrandı. “Rakiplerimizi nasıl ezeriz, bunun için nasıl savaşlar çıkarırız, bu savaşları nasıl fırsata çevirebiliriz, emperyalist yağmadan payımıza düşeni nasıl arttırırız, siyasi üstünlüğü nasıl ele geçiririz” diye düşünüp durdu.
Maraş ve Hatay merkezli 11 ili vuran deprem, bizlere sermaye sınıfının ne kadar ikiyüzlü ve sahtekâr olduğunu bir kez daha gösterdi. Bir taraftan topluma çürük binaları layık görüp emekçileri kaderiyle baş başa bırakanlar, diğer taraftan deprem sonrası oluşan büyük yıkımın ardından insanlara ihtiyaç duydukları çadırları ve hatta kanları dahi para karşılığında sattılar. Devlet bıraktık yardıma koşmayı, yardıma koşanların önüne türlü engeller dikti. İnsanlar enkaz altında bırakıldı, enkaz altında canlar varken dozerler moloz yığınlarının üzerine sürüldü, insanlar yerine banka kasaları enkaz altından çıkarıldı. Sonraki günlerde o kadar acı ve gözyaşına rağmen sermayenin gündeminde yeni rant kapıları açmak vardı. Enkaza zenginlik kaynağı olarak bakıldı. “Rezerv alan” adı altında arazilere el konulmasının önü açıldı.
Türkiye’nin farklı noktalarında, itirazlara rağmen yeni maden arama sahaları açmak için onlarca bölgede tarım arazileri, ormanlıklar, zeytinlikler, su kaynakları benzer şekilde talana açıldı. Çünkü sermayenin gündeminde yağma ve talandan başka bir şey yoktu. Aylar geçtikçe ekonomik yıkımın iyice açığa çıkması ve günden güne derinleşmesiyle emekçiler yoksullaşmadan nasibini misliyle aldı. Üstelik bunun sonu da gözükmüyor. Hayat pahalılığı alabildiğine artıyor, günden güne temel tüketim ürünlerine emekçilerin erişmesi zorlaşıyor. Televizyon kanallarında, sosyal medya mecralarında boy gösteren sermaye sözcüleri, işçi sınıfının sorunları hariç neredeyse her konuyu ele alıyor, sırf zihin bulandırmak için yapay gündemler yaratıyor. İşçi sınıfının kendi sorunlarından uzaklaştırılması için her yola başvuruluyor.
Asgari ücretle geçinen milyonlarca işçi asgari ücret belirleme döneminde, asgari ücretten başka her şeyi konuşuyorsa bu sermaye sınıfı ve sözcülerinin başarılı olduğunu gösterir. Tüm gerçekleri sahtekârca çarpıtmak, esas gündemleri perdelemek için kırk takla atıyorlar. İşçi sınıfını milliyetçilikle zehirlemek için her fırsatta yapay düşmanlar yaratıyorlar. İşçi sınıfının sırtındaki kırbaç eksik olmasın ve uyuyan dev uyanmasın diye sayısız çeşitte kara propaganda mekanizması işbaşında. Öyle ki Filistin halkının üzerine bombalar yağarken onların acılarını görmezden gelenler, bir taraftan hamasi nutuklar atıyor, diğer taraftan ayan beyan İsrail’le her türlü ticaretlerine devam ediyorlar. Öte taraftan Yahudi düşmanlığını körüklemekten de geri durmuyorlar. Nereden bakarsak bakalım tam bir ikiyüzlülük, tam bir çürümenin dışa vurumu…
Yani işin özü, biz işçilerin asgari ücret, vergi adaletsizliği, barınma sorunu, işsizlik ve geleceksizlik sorunlarının, savaş ve yıkımın yakıcı bir şekilde devam ettiği bir yılı geride bırakıyoruz. Bu sorunların çözümleri patronların gündeminde olmadığı gibi zaten bunların kaynağı da kendileridir, sermaye düzenidir. İşçilerin ve emekçilerin sorunlarını gündeme taşıyacak ve onlara kalıcı çözümler üretecek olan örgütlü işçi sınıfı olacaktır. Seçimden seçime bir partiye oy verip sonra geri çekilmek sorunlarımızı çözmez. İşçi sınıfı öncelikli olarak sınıf siyaseti saflarında sorunlarını ve çözümlerini gündeme almadığı sürece kalıcı bir huzur söz konusu olmayacaktır.