
Gaziantep’teki Zeugma Mozaik Müzesinde dünyaca bilinen bir mozaik yer alıyor. “Çingene Kızı” adı verilen ve 1800 yıllık geçmişe sahip bu mozaiğin göreni etkileyen, güçlü bir yanı var. Farklı renk ve dokulardaki binlerce küçük taşın birleşiminden oluşan kadın yüzü figürü, derin bir ifade barındırıyor. Hatta hangi açıdan bakarsanız bakın, gözleri objektife bakan fotoğraflardaki gözler gibi gözlerinizin içine bakıyor. Mozaikteki taşlar dağınık ya da rastgele bir yığın halinde duruyor olsaydı, bugün gözle görülen anlamı elbette yaratamazdı. Böylesine etkileyici olamazdı. O taşların her birini değerli kılan şey, anlamlı bir bütünlük oluşturacak şekilde birleşmiş olmalarıdır. Çingene Kızı mozaiği ortaya çıkana kadar, alelade taşların birleşmesiyle böyle bir uyum yakalanabileceğini mozaiği yapanlardan başka kimse düşünmemiştir belki de. Çünkü tek tek parçalarla o parçaların meydana getirdiği bütün arasındaki nitelik farkını, yalnızca bu gözle bakanlar görür.
Gelin bu mozaikteki taşların yerine insanları koyalım. Tıpkı tek başına bir anlam ifade etmezken uyumlu bir yerleştirmeyle derin bir anlam kazanan mozaik taşları gibi insanlar da tek başlarına zayıf oldukları halde birlik olduklarında bir güç oluştururlar. Bu güç tek tek insanların güçlerinin toplamından çok daha fazlasıdır. Mesela işçiler üretimi birlikte yaparken tek tek işçilerin sahip olduğu güçten çok daha fazlasına sahiptirler, çok daha büyük ölçekte üretim yapabilirler. Bir fabrikada tek bir işçinin çalışmaması bir anlam ifade etmez. Ama işçiler şalteri indirdiğinde bu çok önemli sonuçlar doğurur. Dünyadaki tüm işçiler üretimden gelen güçlerini kullandığında, harekete geçtiklerinde ise dünyayı, tarihin yönünü, insanlığın kaderini değiştirebilecek potansiyele ulaşırlar. Yalnızlık işçiyi doğru düşünmekten, kendi çıkarlarına uygun biçimde hareket etmekten uzaklaştırır. Kendine inancını zayıflatır. Fakat bir bütünün parçası olmayı başarabilmiş olanlar, yani örgütlenenler kendilerine inanır ve güvenirler, atalet duygusundan kurtulur, çalışma ve yaşam koşullarını değiştirmek için harekete geçecek güce kavuşurlar.
Büyük bir sınıfın parçası olduğunun farkına varan işçi, bu büyük sınıfın gücünü de hissetmeye başlar. Fabrikasında patrona karşı mücadele ederken, grevdeyken, meydanlarda yüzbinlerle birlikte yürürken, yumruk kaldırırken, slogan atarken hissettiği duygu bu gücün ta kendisidir. Nitekim tarihe baktığımızda işçiler olarak birleştiğimizde, birliğin, örgütlülüğün tablosunu oluşturabildiğimizde değiştirebilme gücüne sahip olduğumuzu, yeni haklar, kazanımlar elde edebildiğimizi, yaşamımızı güzelleştirebildiğimizi görürüz.
Dünya işçi sınıfının 8 saatlik işgünü talebiyle yürüttüğü mücadele sayesinde ortaya çıkan 1 Mayıs’ı düşünelim. İşçilerin 8 saatlik işgünü mücadelesinin ve zaferinin sembolü olan 1 Mayıs, tam 139 yıldır dünya işçilerini birlik ve dayanışma duygusuyla bir araya getiriyor. Her 1 Mayıs günü, dilleri, dinleri, renkleri, cinsiyetleri, yaş grupları ve sektörleri farklı milyonlarca işçi ve emekçi ortak bir amaç etrafında birleşiyor. Her 1 Mayıs’ta tüm dünya meydanlarında işçiler benzer sloganlarla, benzer taleplerle kendilerinden binlerce kilometre ötedeki sınıf kardeşleriyle aynı duygularla, aynı coşkuyla dolup taşıyorlar. Birbirlerinden güç alarak talepleri için mücadeleyi büyütüyorlar. İşte işçi sınıfının mücadelesinin ürünü olan bu tablo gösteriyor ki, parça parça değil bir bütün olduğumuzda sesimiz çok daha güçlü çıkar, mücadelemiz çok daha anlamlı sonuçlar doğurur.
Dünyanın pek çok ülkesinde işçi ve emekçiler düşük ücretlere, katliamlara, savaşlara, otoriter rejimlere karşı mücadele ediyor, sokaklara çıkıyor. Sırbistan’da, Yunanistan’da, Arjantin’de, İngiltere’de ABD’de meydanlara çıkan, genel grevler örgütleyen emekçiler hem bu sisteme hem de bu sistemin savunucularına isyan ediyorlar, değişim istediklerini haykırıyorlar. Türkiye’de de uzun yıllar sonra emekçi halkın, üniversite gençliğinin, iktidarın hukuksuz uygulamalarına, baskılara, tutuklamalara, yoksulluğa, geleceksizliğe artık yeter diyerek sokaklara çıkması, meydanları doldurması da tek başınalıklarından sıyrılma isteği ile dolu yüzbinlerin olduğunu kanıtlıyor. Görüyoruz ki tarihin hiçbir döneminde ezilen sınıfların mücadelesi, talepleri bugünkü kadar ortaklaşmadı. Hangi coğrafyada yaşıyor olursa olsun emekçilerin kaderi aynı. İşçi sınıfı birleşerek devasa bir güce dönüşüp bu çürümüş sistemi ortadan kaldıracak ve yeni bir dünya kuracak. Önemli olan tek tek taşları birleştirerek Çingene Kızı mozaiğini yapanlar gibi işçileri birleştirmeyi bilmektir.