
Gebze Sendikalar Birliği, geçtiğimiz hafta İsrail’in Filistin’deki zulüm ve katliamını protesto etmek için bir eylem organize etti. Biz de UİD-DER’li işçiler olarak, zulme uğrayan Filistinli işçi ve emekçilerin haklı mücadelesine destek olmak için bu eyleme katıldık.
Eyleme katılan Kudüslü sendikacı Suzan Tayseer Abdelselam, “Bu saldırının enkazı altında ezilen, ekmeğini, bedenini, sevdiklerini kaybeden binlerce emekçinin sesi olarak karşınızdayım. Gelin Filistinli işçiler için sesimizi birlikte yükseltelim” diye haykırdı. “Sizlerin sesleri önemlidir. Tutumlarınız fark yaratır. Dayanışma, sadece bir slogan değil; baskıya ve adaletsizliğe karşı sergilenen onurlu bir duruştur” dedi. Evet, dayanışma sadece bir slogan, sadece bir söz değil onurlu bir duruştur. Bir toplumda dayanışma, dayanışma eylemleri artıyorsa umut ayaktadır. Farklı işkollarında artan grevler, direnişler, yürüyüşler hep baskı ve adaletsizliğe karşı onurlu bir duruşun göstergesi değil midir? Peki, emperyalist savaş eninde sonunda bütün işçiler için yıkım ve yoksulluk demekken barışı savunmak için grevler, eylemler organize edilemez mi?
Filistin’de “insanın taş kadar değer görmediğini” söylüyor Filistinli sendikacı. Bu söz meydandaki işçilerin yüreğine taş gibi oturuyor: “Filistin’de işçiler ateş hattının tam ortasında kaldı. Fabrikalar bombalandı, atölyeler yıkıldı, liman yerle bir edildi, tarlalar yakıldı. Gazze’deki işçilerin yüzde 80’i işsiz, evsiz ve güvencesiz bırakıldı. Yaşananlar sadece bir ‘insani trajedi’ değil, toplumun bel kemiği olan işçi sınıfına yönelik organize bir suçtur. Bu işçiler yalnızca bombalarla değil, açlıkla, ablukayla ve uluslararası sessizlikle öldürüldü.” Yaşanan acılara karşın egemenler toplumu üç maymun olmaya zorluyor: Görmedim, duymadım, bilmiyorum! Toplumun acılarına sessiz kalmak insanın insanlıktan uzaklaşmasına ve daha büyük acıların önünün açılmasına neden olur. Buna karşı birlikte ses yükseltmek, birlikte itiraz etmek gerekmez mi?
“Buraya acıma dilenmeye gelmedik. Biz hakkımızı talep etmeye geldik. Sizlerden dünya sendikal hareketin yoldaş güçlerinden, beklentilerimiz nettir: Sesinizi yükseltin. İşgali destekleyenleri boykot edin. Filistinli emekçilerin sorunlarını sendikal gündemlerinizin kalıcı bir parçası haline getirin.” Abdelselam, böyle seslendi işçilere. Dünya sendikal hareketinin ortak bir amaç için harekete geçtiğini düşünelim, dünya işçileri olarak sesimizi birlikte yükselttiğimizi… Limanlarda, fabrikalarda, demiryollarında sendikaların ortaklaşa harekete geçtiğini ve haksızlıklara karşı net bir duruş sergilediğini… Tüm ülkelerde aynı anda, aynı talep için eylemler organize edildiğini… Çok büyük bir güç açığa çıkacak ve işçiler tüm dünyaya büyük bir güven verecektir. Dünya çapında yaşanan sorunlara sessiz kalmak kapitalistlerin azgınca saldırması ve sorunların daha da büyümesi demektir. Sendikalarımızı bu konuda harekete geçmeye zorlamak için örgütlenmemiz gerektiği gün gibi açık değil mi?
Kapitalistlerin elinde kalan dünyamızda emekçiler birbirinin düşmanı haline getiriliyor. Kapitalist güçler tüm toplumu ırkçılık ve milliyetçilik temelinde zehirliyor. Kapitalist saldırganlık ve düşmanlık fikri yeniden ve yeniden örgütleniyor. İşçiler olarak yapmamız gereken bu saldırganlığa karşı ortak bir tepki ve tutum geliştirmektir. Bizler işçi sınıfının vatanının bütün dünya olduğu anlayışıyla örgütleniyoruz. Dünya işçilerinin birliği için çalışıyoruz.