Uluslararası İşçi Dayanışması Derneği sitesinde yayınlanmıştır (https://uidder.org)

Anasayfa > Köşeler > Söyleşiler > Dev Sağlık-İş Bursa Sorumlusu Alper Küçük ile KÇP Üzerine Söyleşi

Dev Sağlık-İş Bursa Sorumlusu Alper Küçük ile KÇP Üzerine Söyleşi

Merhaba, sizi biraz daha tanıyabilir miyiz?

Alper Küçük: 42 yaşındayım. Bursa Uludağ Üniversitesi Hastanesi’nde 2011 yılından bu yana ameliyathane teknikeri olarak çalışıyorum. 2021 yılından beri de Dev Sağlık-İş Sendikasının bir üyesi ve emekçisiyim. 2022 yılından bugüne kadar da sendikal faaliyetler içerisindeyim.

Kamuda toplu sözleşme süreci yaklaşık 6 ay sürüncemede bırakıldı. Ardından da teklif edilen zam oranı ortada. Siyasi iktidarın bu tutumunu, yarattığı belirsizliği nasıl yorumlamak lazım, kısaca neler söylersiniz?

A.K.: Buradaki sorun aslında son 6 aylık geciken Kamu Çerçeve Protokolü (KÇP) ve toplu iş sözleşmelerinin imzalanmaması değil. Bilindiği gibi 4D’li işçiler kadroya alındığından beri, eğer 2019 yılından itibaren yapılan sözleşmeler incelenirse, işçilerin bir kuruş bile zam alamadığı anlaşılacaktır. Bu sözleşmelerdeki ücret artışları yalnızca seçim dönemlerinde oldu. Diğer zamanlarda ise yalnızca enflasyon oranında ücret artışı yapıldı. Üstelik yapılan sözleşmelerde zam oranları %5-%10 olarak belirlendi. Enflasyon bu oranların üzerine çıkarsa aradaki fark ödenir dendi. Sonuç itibariyle enflasyon ne çıkarsa işçiye de o verilmiş oldu, yani sağlık işçisinin refah seviyesi artmadı. Bir de şunu söylemek gerekir; 2023 genel seçimleri öncesinde yapılan %45’lik zammı o dönem kamudaki sağlık işçisi “zam” olarak algıladı. Bu %45’lik zam o kadar yüksek yansıtıldı ki herkes sanki gerçekten yüksek bir zam alınmış gibi algıladı. Ama bu zamdan sonra enflasyon yükselmeye devam etti ve enflasyon farkı 6 ay sonra verildiğinden aslında işçinin ücreti sözde yüksek zamma rağmen enflasyonun altında zam görmüş oldu.  “İşçiyi enflasyona ezdirmeyeceğiz” diyen hükümetin işçiyi nasıl enflasyona ezdirdiğinin bir mühendisliğini görmüş olduk aslında. Durum böyle olunca haliyle biz, 4D’li kamu işçileri ve sağlık işçileri olarak zam almadığımızı düşünüyoruz gelinen noktada.

Zamlar da TİS’ler de KÇP’ye bağlı kalınarak imzalanıyor. Eğer zamanında imzalansaydı bu denli etkilenme olmayacaktı. Öte yandan şu an yetkili sendikalar da, adeta bir sendika politikası olarak “KÇP’yi beklemek” gibi bir yönteme başvurduğu için, beklenen her gün işçiyi enflasyona daha da ezdirmiş oluyorlar.

Biz sendika olarak KÇP’yi “kamu işçisinin asgari ücreti” olarak tanımlıyoruz. Hukukçular ise bunu “bürokrasi mühendisliği” olarak tanımlıyorlar. Aslında KÇP’ler tamamen işçinin grev hakkını elinden almaya dönük bir şekilde oluşturulmuş. Kaldı ki Anayasa Mahkemesi, 2024’ün son aylarında Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) için KÇP’lerin bağlayıcılığını kaldırdı. Bu da kurumların KÇP’yi beklemeden de TİS imzalayabileceklerini ve grev hakkının da doğduğunu gösteriyor. Bu, kamu işçileri için kazanılmış önemli bir hak. Çünkü biz “grev işçinin tek silahı” diyoruz. Grev olmadan işçinin haklarını savunma hattı da ortadan kalkıyor. Bu kıymetli bir kazanım fakat yetkili sendikaların bu hakkı kullanıp kullanmaması önemli. O sebeple sendikaların bu anayasal hakkı kullanarak KÇP’nin üzerinde sözleşmeler yapması çok önemli. Ama ne yazık ki şu an sarı sendikalar yetkili ve onlar da işin kolayına kaçıp sorumluluğu hükümete, masanın karşısındaki TÜHİS’e (Türkiye Ağır Sanayii ve Hizmet Sektörü Kamu İşverenleri Sendikası) atıyorlar. Biz de sendika olarak işçilere şunu anlatmaya çalışıyoruz; yetkili sendikalar işçinin iradesini burada yansıtmadığı sürece “varlığını” inkâr etmiş oluyor aslında. Bu yüzden yetkili sendikaların işçi yararına daha işlevsel eylemlerde bulunmaları gerektiğini düşünüyoruz.

Toplu sözleşme görüşmeleri ve hükümetin zam teklifi sağlık işçileri arasında nasıl bir tepkiye yol açtı?

A.K.: Teklif enflasyonun dahi altında kaldı. Yoğun baskılara ve tekliflere rağmen bir hafta sonra %16’dan %17’ye yani sadece %1 arttırarak ikinci teklifi verdiler. Biz işçiler bu %1’i bir hakaret olarak görüyoruz. Zaten buna tepki olarak da sendikamız Dev Sağlık-İş işçileri de arkasına alarak eylem kararı aldı. İstanbul’dan Ankara’ya bir yürüyüş düzenledi. İstanbul, Kocaeli, Bursa, Bilecik, Bozüyük, Eskişehir ve son olarak da Ankara’ya… Ankara’da önce Çalışma Bakanlığı’nın önünde basın açıklaması yapıldı sonra da TÜİK önünde, “TÜİK gerçekleri açıkla” diyerek TÜİK’e seslendik. “Bu teklifleri, müzakere edebileceğimiz değil, ancak mücadele edebileceğimiz teklifler olarak görüyoruz” diyerek çıktık işçinin karşısına.

Siyasi iktidarın ekonomi politikaları “zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul” hale getirdi. Eşitsizlik makası giderek açılıyor. Yoksullaşma büyüyor. Siz, işçilere yönelik ücret ve vergi politikalarından nasıl etkileniyorsunuz?

A.K.: “Zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapma” zaten kapitalizmin temel felsefesi. Sistem zenginlerin, burjuvanın yani işverenlerin çıkarını korumayı amaçlayan bir sistem. Bu doğru olmayan enflasyon oranları da işçi sınıfı aleyhine eşitsizlik makasını giderek açıyor. Buradaki iki sorunsa şöyle: Hem enflasyon rakamları yanlış açıklanıyor hem de enflasyon oranı üzerinde zam yapılmıyor. ENAG, DİSK-AR gibi kurumların açıkladığı enflasyon rakamları %60’ın üzerinde iken, TÜİK’te %30 ise zaten işçiler olarak bizler %30 kayıpla sözleşme masasına oturuyoruz demektir. Bize yıllık bazda %25-30’ları lütuf gibi sunduklarında “yoksulu daha yoksul” yapma amacında oldukları çok belli. Vergi politikalarından nasıl etkilendiğimiz meselesi ise şöyle: En büyük tepkimiz buydu. DİSK ve bağlı sendikalar olarak, biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl “gelirde adalet vergide adalet” yürüyüşleri gerçekleştirdik, tüm şehirlerden katılımlarla gündem yarattık. Siyasi partilerin kapıları çalındı ve onlara gidilerek yasa teklifi sunuldu. Özellikle birçok muhalefet partilerinden konuyla ilgili destek alındı. Hatta Türk-İş de aynı sloganla bir kampanya yürüttü. Diğer konfederasyonların da desteği oldu, bir araya gelindi. Biz konfederasyon olarak şunu savunuyoruz:

  1. Gelir vergisi ilk dilim oranı ücretlilerde yüzde 10’a düşürülmelidir.
  2. Vergi tarife dilimleri en az yeniden değerleme oranı veya asgari ücret artış oranı kadar artmalıdır.
  3. Asgari ücret vergi istisnası vergiden indirim yoluyla değil matrahtan indirim yöntemiyle uygulanmalıdır.
  4. İşverenlere sağlanan 5 puan SGK prim desteği işçilere de sağlanmalıdır.
  5. Çağdışı damga vergisi tümüyle kaldırılmalıdır.

Sendikanız bir mücadele süreci örüyor. Neler yapıyorsunuz, neler amaçlıyorsunuz?

A.K.: Öncelikle temel amacımız, işçilerin örgütlenmelerini sağlayarak gerçek bir sınıf mücadelesi yürütmektir. Bilindiği gibi 12 Eylül faşist darbesi sonrası siyasi partilere getirilen antidemokratik baraj sistemi, sendikalar için de devam ediyor. İktidar ise her ne kadar %10’lardan %3’lere sonra da %1’e düşürmekle övünse de, %10’lardayken örgütlenerek aşılabilen sendikal baraj artık %1’e düştüğünde bile aşılamaz halde. Sendikal örgütlenmenin önündeki baskılar, yıldırmalar, KHK gibi siyasi girişimler, korkutmalar yüzünden böyle. Örgütlenme konusunda biz sadece işverenlerle değil yasaları çiğneyen, siyaseti ve hükümeti arkasına alan sendikalarla da karşı karşıyayız. O nedenle bu sendikal anlayışın bir an önce değişmesi gerekiyor. Hak temelli bir anlayışın gelmesi lazım. Sendikalar kanununun komple değişmesini istiyoruz ama kanun bu haliyle bile uygulansa belki bu bize yetecek. Ayrıca anayasada da bir hak olarak sendikal örgütlenme ve grev hakkı yer alırken, bunu hâlâ kullanamıyor, kullandığımızda da işsiz bırakılıyoruz. Dönelim konumuza. Bizim sendika olarak ilk hedefimiz kamu ve özel sektördeki örgütlenme sürecini tamamlayarak %1 barajını geçmek. Sonrasında da artık yetkili sendika olacağımız için KÇP süreçlerinde masada yer alarak diğer konfederasyonlara ve hükümete nasıl pazarlık yapılacağını göstermek. Biliyoruz ki diğer konfederasyonlardan daha farklı bir yapı olduğumuz için işçinin iradesi de o masaya yansıyacaktır. Hatta barajın kaldırılmasına ilişkin diğer konfederasyonların da destek vermesinin bu mücadeleyi güçlendireceğine inanıyoruz. Elbette son olarak TİS yetkisi aldığımız yerlerde işçiler için iyi bir ücret artışı, iyileştirilmiş çalışma koşulları, sosyal haklar vb. hakların kazanıldığı sözleşmelere imza atıp örnek olmak istiyoruz. Sağlık işçilerine sahip olduğu ve kazanmaları gereken haklarına yönelik bilgilendirme yapmanın gerçekten çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Bunların başında sağlıkta 40 saat çalışma hakkı geliyor. Avrupa ülkelerindeki sağlık çalışanları bugünlerde haftalık 4 gün çalışmayı tartışırken, 36 saatlik çalışmalara geçerken bizim 40 saatlik çalışmayı konuşuyor olmamız abesle iştigal.

Sadece sağlık işçileri değil, tüm kamu işçileri benzer sorunlar yaşıyor. Öte yandan kamu hizmeti üretiyorsunuz ve dolayısıyla bu sorunun bir diğer muhatabı da tüm işçi ve emekçiler. Ortak mücadele ve sınıf dayanışmasına dair neler söyleyebilirsiniz?

A.K.: Öncelikle hizmet ürettiğimiz kişiler de işçiler, bunu unutmamak lazım. Halkın %99’unu işçi ve emekçiler oluşturuyor ve biz yine onlara sağlık hizmeti veriyoruz. Sağlık hizmeti vermek demek birçok konuda onların hayatına dokunmak demek. Elbette onların mücadelemize bakış açılarını da önemsiyoruz. Onların tepkileri de çok güzeldi. Yaptığımız eylemlere katılarak, sosyal medya ve mail yoluyla, iletişimde olduklarımız da Whatsapp üzerinden destek verdiler. Çünkü sağlık hizmeti bekleyen vatandaşlar açısından düşünüldüğünde işlerini yaparken mutlu, açlıkla mücadele etmeyen, işine odaklı bir sağlık çalışanı tarafından hizmet almak önemli. Öte yandan yaptığımız eylemlerde veya basın açıklamalarında farklı sendikalardaki yönetici, temsilci ve üye işçi arkadaşların da desteğini aldık ve alıyoruz. KESK, TMMOB, TTB zaten hep yanımızdalar. Ama örneğin Ankara’da TÜİK önündeki açıklamamızda Türk-İş’in temsilcileri bize katıldı, Eskişehir’deki açıklamamızda Harb-İş Sendikası bize destek verdi, yine aynı şekilde Bilecik’teki basın açıklaması sırasında Türkiye Sağlık-İş Sendikasından arkadaşlar bize katıldı. Bu kıymetli bir şey, bunu es geçmek olmaz. Bu vesileyle teşekkür edeyim onlara da. Bu da şunu gösteriyor bize; işçinin gerçekten mücadele eden sendikalara ihtiyacı var ve bu nedenle haklarımız söz konusu olunca birleşebiliyor olmak değerli.

Teşekkürler, mücadelenizde başarılar…

  • Söyleşiler [1]
  • İşçi Hareketi [2]

Kaynak URL: https://uidder.org/dev_saglik_is_bursa_sorumlusu_alper_kucuk_ile_kcp_uzerine_soylesi.htm?qt-diger_makaleler=1

Links
[1] https://uidder.org/Koseler/soylesiler
[2] https://uidder.org/taxonomy/term/137