
İşçisinden çiftçisine, emeklisinden kamu çalışanına milyonlarca emekçi için geçinmek giderek zorlaşıyor. Her anlamda yangın yerine dönen ülkede adeta cehennemi yaşıyoruz. Düşük ücretlerle, çok zor koşullarda ve iş güvenliği olmadan çalıştırılan orman işçileri yangında hayatını kaybediyor. Köylülerin tarım arazilerine, zeytinliklerine el konuluyor, yaşam kaynakları kesiliyor. On milyonlarca emekçi vergi ve borç yükü altında eziliyor. Bin bir zorlukla ürününü yetiştiren çiftçi ürününü satamıyor, satsa maliyetini bile karşılayamıyor. Çekilen sıkıntıları, acıları, zorlukları zerre kadar umursamayan iktidar sahipleri, bir itiraz olduğunda ise hemen harekete geçiyor, saldırıya başlıyorlar. Kimse sesini çıkarmasın, yapılan haksızlıklara, kötülüklere boyun eğsin istiyorlar.
Geçtiğimiz haftalarda Sakarya’da iki çiftçi ürettikleri karpuzları yola atıp parçalamışlardı. Bu öfkelerinin nedeni toptancının son anda karpuzları almaktan vazgeçmesiydi. Belli ki evine, çoluğuna çocuğuna rızkını götüremeyecek olmanın öfkesiydi çiftçilere bunu yaptıran. Ama çiftçilerin sorunlarını görmezden gelen Ticaret Bakanlığı hiç zaman kaybetmeden harekete geçti ve iki çiftçi hakkında idari işlem başlattı. Toplamda 17 milyon liraya varan para cezası verilmesini isteyen Bakanlık bu cezanın nedenine ilişkin şöyle bir açıklama yaptı: “Tarımsal ürünlerin üretiminden tüketiciye ulaşmasına kadar geçen tüm süreçlerde ekonomik dengeyi ve gıda güvenliğini korumak en temel önceliğimizdir. Tarım ürünlerinin ziyan edilmesine, kamu vicdanını yaralayan bu tür görüntülerin tekrarına ve piyasa bozucu davranışlara kesinlikle müsamaha göstermeyeceğiz. Piyasa işleyişini bozacak eylemlere karşı en ağır idari yaptırımlar uygulanacaktır.” Sanırsınız ki bugüne kadar yürüttüğü ekonomi politikalarıyla ülke ekonomisini uçurumdan aşağı yuvarlayan, on milyonlarca insanı açlığa, sefalete sürükleyen, işçileri, emekçileri perişan eden kendileri değil! Bakana sormak lazım: İki gariban çiftçi karpuzlarını yollara döktüğünde ekonomi bozuluyorsa zaten bu ekonomiden de bu ekonominin mimarı olan iktidardan da emekçiye fayda gelmeyeceği açık değil mi?
Bakanlığın bu kibir dolu açıklamasının, çiftçilerin çok ağır para cezalarıyla karşı karşıya bırakılmasının nedeni “ekonomik dengeyi, gıda güvenliğini korumak” filan değildir. Kriz haline gelen sorunlara karşı toplumdan en küçük bir tepkinin bile yükselmesini engellemeye çalışmaktır. Adalet isteyenleri ne pahasına olursa olsun susturmaktır. Yağma ve talanı, kurdukları kötülük ve zulüm düzenini devam ettirebilmek için toplumsal muhalefeti ezmektir. Traktörleriyle yola çıkarak baskıları protesto eden çiftçilere trafiği engellediler diye para cezaları veren, eylemlere katılan gençlere eziyet eden, diplomasını yırtan öğrenciyi gözaltına alan, grevci, direnişçi işçileri polis, jandarma şiddetine maruz bırakan bir iktidarın başka ne amacı olabilir?
Bir çiftçi aylarca bin bir zahmete katlanıp onca emek verdiği mahsulünü, ekinini neden tarlasında çürümeye bırakır? Niye çiftçiler ürünlerini derelere, yol kenarlarına boşaltır? İktidarın politikaları yüzünden çiftçi de toplumun ezici çoğunluğu gibi geçinemiyor. Mazotuydu gübresiydi sulamasıydı derken ürettiği mahsuller borç olarak kendisine dönüyor. Toptancıya en düşük fiyatlarla satmak zorunda kaldığı ürünler market raflarında fahiş fiyatlara gidiyor. Siyasi iktidar, yarattığı bu sorunların hesabını vermek yerine baskı ve zorbalıkla, cezalarla toplumun tüm kesimlerine “sakın ha sesiniz çıkmasın” tehditlerini sürdürüyor.
İktidar sahipleri, ekonomiden siyasete, sanattan günlük yaşama kadar her alanda büyüyen sorunların pekâlâ farkındalar. Her yerden çürüme, yolsuzluk, adaletsizlik, kısacası pislik aktığı artık gözlerden gizlenemiyor. Bu pisliğin içinde birileri Karun kadar zenginleşirken, toplumun geriye kalan yüzde 99’u ise sefalete mahkûm ediliyor. Bir taraftan sermaye sınıfını ihya eden politikalar hayata geçirilirken diğer taraftan milyonlarca insanın hayatı zehir ediliyor. Böyle bir durumda itiraz seslerinin daha fazla yükseleceğini, hakkını arayan çiftçilerin, köylülerin, işçilerin sayısının artacağını da çok iyi biliyorlar. İşte bu yüzden korkuyorlar ve korkularını zorbalıkla yenmeye çalışıyorlar.
Ama ne yaparlarsa yapsınlar, gerçeklerin üzerini örtemezler. Korkuyla, baskıyla, zorbalıkla emekçilerin mücadelesini durduramazlar. Hakkını arayan Polonez işçilerini hatırlayalım. Haksızlığa karşı çıktıkları için müftüsünden kaymakamına, polisinden jandarmasına bütün devlet güçleri, seslerini bastırmaya çalıştı. Çiftçiye milyon liralık ceza kesen zihniyet de aynı. Peki, ne oldu sonunda? Polonez işçileri sınıf dayanışmasının da verdiği güçle direne direne kazandılar. Demek ki engellere rağmen inatla ve sabırla mücadele edersek, birleşip el ele verirsek zorbalığı da durdurabiliriz, yapılan zulmün hesabını da sorabiliriz.