
Ev sahibi kiraya ne kadar zam yapacak, gıda fiyatlarına yine zam gelecek mi, çocuğumun eğitim masraflarını karşılayabilecek miyim, elektrik, doğalgaz, su, telefon-internet faturalarını ödeyebilecek miyim, ocağımda tencere kaynayacak mı, asgari ücretime zam gelecek mi?... Saymakla bitmeyecek deli sorular dönüp duruyor kafamızda. Biz asgari ücretliler ve asgari ücret düzeyinde ücret alanların derdi hayat pahalılığı olmuş durumda.
Asgari ücretliler zam konusunda iyi bir haber beklentisi içindeyken Erdoğan’ın asgari ücreti “10 depo benzin”le kıyaslamasıyla şok oldu. Erdoğan, “asgari ücret alan bir vatandaşımız, arabasının deposunu ayda on kez doldurabiliyor” dedi. Böylece asgari ücreti gayet yeterli bulduğunu vurgulamış oldu. Fabrikada bu konuşmayı kim duyduysa öfkelendi, sinirlendi. Düşündüm ki topluma tepeden bakmak, yaşadığımız sorunları görmezden gelmek bu olsa gerek. Sanki biz asgari ücretli işçiler, sadece akaryakıt tüketiyoruz, mutfağımızda tencerenin içinde çorba yerine benzin kaynatıyoruz! Ya da arabamızın deposunu doldurup hangi tatil bölgesine gidelim diye düşünüyoruz. Biz kirayı, faturayı, gıda harcamasını düşünmüyoruz da arabamızın deposunu 10 kez doldurduk mu diye düşünüyoruz! Biz bırakalım arabamızın deposunu doldurmayı, artık ailece toplu taşımaya binmekten bile korkuyoruz!
Yaşadığımız sıkıntıları görmezden gelen bu tür açıklamalar aynı zamanda bizi yok saymaktır, aklımızla dalga geçmektir. Biz alın teri döken, tüm zenginlikleri üreten işçiler olarak arabamızın deposunu doldurmak da istiyoruz, çocuklarımızı sağlıklı beslemek de! Sosyalleşmek de istiyoruz tatile gitmek de! Bizi değersiz görenlere, tepeden bakanlara gereken yanıtı verebilmek, birliğimizi oluşturmakla, sınıf dayanışmasını güçlendirmekle mümkün olur.