
8 yaşımda İzmir’e gelmiş ve uzun yıllar ablamların yanında kalmıştım. Öyle ki bana verdiği emek anneminkinden fazladır. Ta ki 17 yaşıma kadar... Sınıf mücadelesiyle tanıştığımda, bunu ablam ve eşinden uzun süre sakladım. Öğrendiklerinde beni evden kovdular. Yıllar sonra “akıllandığımı” sanıp ilişkiyi biraz düzelttiler. Ama 2000’de üçüncü kez gözaltına alınıp tutuklanınca yine benden uzak durmaya başladılar. Çocuklarını da benden uzak tutmak için özel çaba sarf ettiler.
İzmir’de belediye işçileri hakları için aylarca grev ve direnişe çıktı. Ablamın iki çocuğu da belediyede çalışıyor. Direniş süresince hep işçilerin yanında olmaya çalıştım. Konuştuklarımız UİD-DER web sitesinde yayınlandı. Yazıları işçilere gönderdim, sonraki görüşmelerimizde yazılar üzerine sohbet ettik. Bir işçi kardeşim, “Abi siz her şeyi olduğu gibi yazıyorsunuz, gerçekten işçiden yanasınız. Teşekkür ederiz” dedi.
Bir başka belediye işçisi, yeğenimin adını vererek şunları anlattı: “Onun dayısı olduğunu duyunca şaşırdım. Çünkü o hep, ‘Ben ne önde ne arkada olmak isterim. Önde gidersen burnuna, arkada kalırsan topuğuna vururlar’ derdi. Ama sizin işçilerin hakları için uğraştığınızı bilmiyormuş. ‘Dayımla gurur duydum. Anneme de anlattım, o da çok şaşırdı. Demek grevdeyken yanımıza gelmiş, dedi’ diye anlattı.”
İşte tam o zaman, ablam bana el yakacak sıcaklıkta 3 pişi getirdi. Gözlerim doldu. O gün Digel işçilerine dayanışma ziyaretine gidecektik. Pişileri işçi kardeşlerimle bölüşerek yedik. Hikâyesini de paylaştım. Kendime küçücük bir parça ayırmıştım ama tadı bambaşkaydı.
Eğer yolum UİD-DER ile kesişmemiş olsaydı, dibine ışık vermeyen bir mum gibi kalırdım. Koskoca bir ormanda olup da ormanı göremeyen biri olurdum. UİD-DER’in sınıf temelli mücadele kültürünü tanıyan herkes ne demek istediğimi anlayacaktır. Henüz yollarımızın kesişmediği nice kardeşlerimiz var. Onları mücadelemize kazanmak için ter dökeceğiz. Tıpkı 1 Mayıs meydanlarında, grev ve direniş alanlarında hep birlikte haykırdığımız gibi: UİD-DER yürüyor, mücadele büyüyor!