
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi, Temmuz ayında en az 204 işçinin çalışırken hayatını kaybettiğini açıkladı. Yılın ilk 7 ayında yaşamını iş cinayetlerinde yitiren işçi sayısı en az 1165 oldu. Temmuzda 7’si orman işçisi, 5’i AKUT gönüllüsü, 3’ü gönüllü işçi ve 2’si itfaiye eri olmak üzere 17 işçi orman yangınlarına müdahale ederken hayatını kaybetti, onlarca işçi yaralandı. Çünkü hiç yangın olmayacakmış gibi kaynaklar kısıldı, önlemler alınmadı; elektrik üretim ve dağıtımı gibi riskli işler kâr amacı güden sermaye kesimlerine havale edildi.
İş cinayetlerinde her ay ortalama 150’den fazla işçi ölüyor, çok daha fazlası yaralanıyor, sakat kalıyor. Bir fabrikada veya atölyede işçiler toplu halde çalışır. Servisten tezgâh başına, yemekten paydosa onlarca, yüzlerce işçi birlikte hareket eder. Oysa kamera kayıtlarına, medyaya ve İSİG Meclisine yansıyan haber ve görüntülerde, işçilerin iş kazası anında genellikle tek başına olduğunu görürüz. Tek başına yaşanan iş kazalarında işçinin fark edilmesi epey zaman alıyor. Diğer yandan tek başına kazaya maruz kalan işçiye ilk yardım müdahalesi de geç yapılıyor. Kaza fark edilene kadar ilk yardım yapılacak süre kaybedilmiş oluyor. Tüm kazalarda olduğu gibi patronlar kazanın gerekçesi olarak işçinin dikkatsizliğini öne sürerek işin içinden sıyrılıyor. İş kazaları, iş cinayetleri gündem olmayınca, hiçbir önlem de alınmayınca ardı arkası kesilmiyor. Peki, nasıl oluyor da onca işçinin birlikte çalıştığı, onca kameranın olduğu, onca üretimin yapıldığı işyerlerinde işçilerin başına “geliyorum” diyen kazalar bunca can alıyor ve kimilerinde bu denli geç fark ediliyor?
İşçiler üretimi vardiya vardiya, bölüm bölüm birlikte yapar. İşyerinde izinsiz tezgâh başından ayrılmak, konuşmak veya yan yana gelmek yasaktır. Bant usulü çalışmanın olduğu işyerinde çalışan işçinin muhatap olduğu kişi sayısı son derece düşüktür. Örneğin kalite kontrol işçisi gelip üründen numune alır, işçinin haline, şikâyetine bakmaz. Formenlerse etrafta çalışmayan, onların tabiriyle kaytaran var mı diye üretim sahasına bakar gider. Çalışan işçi başını tezgâhtan kaldıracak, etrafına bakacak zaman bulamaz. Neticede mesai saatleri boyunca işçiler birbirlerini görmeden çalışır dururlar. Bu durum patronların işine gelir. İşçinin verimini arttırmak için durması, konuşması, dinlenmesi yasaklanmıştır. İki hatta üç işçinin yapacağı işi tek başına yapan işçi, bir robot gibi çalıştırılmaktadır. Kameraların izlediği işçinin bulunduğu tezgâhtan ayrılmasını zorlaştırmak için kapılara turnikeler konulduğu da olur. Demek ki etrafında onlarca işçi olsa da işçiler çalışma alanında neredeyse tek başınadır.
Üç vardiya halinde çalışan ve fazla mesaiye kalan bir işçinin dikkati azalır. Hasta, yorgun, stresli halde çalışmak işçiyi canından bezdirir. Üretimde makinelerin bakımı düzenli yapılmaz, koruyucu sensörler çıkarılır. İş kazalarını önleyecek alt yapı, sağlıklı çalışma ortamı oluşturulmaz. Kaza riski giderek yükselir.
8 Temmuz’da İstanbul Sultanbeyli’de bir inşaatta gece bekçisi olarak görev yapan Suphi Köse sabah 07.30 sularında mesaiye gelen işçiler tarafından kulübede ölü bulundu. Aynı gün Ümraniye’de vinç iskelesinde çalışan Barış Balaban yaklaşık 8 metre yükseklikten düşerek yaşamını yitirdi. Kadıköy Belediyesinde temizlik işçisi olarak çalışan Coşkun Değirmenci geçimini sağlamak için mesai sonrası motosikletle paket servisi yaptığı sırada geçirdiği trafik kazasında hayatını kaybetti. 301 işçinin iş cinayetinde öldüğü Soma’yı herkes hatırlıyordur. Fakat iki ayda bir Soma kadar iş cinayeti gerçekleştiğini herkes göremiyor. Bu durum örgütsüzlük koşullarında kanıksanıyor, önemsenmiyor, işçinin hatası olarak görülüyor. Bu nedenle sessiz sedasız iş kazası sırasına girmek yerine önlem alınması, risklerin yok edilmesi için mücadele etmek önemlidir.