
Türkiye’de rejim ekonomik krizin bütün yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkmaya odaklanmış durumda. Her alanda darboğazı yaşayan emekçiler bir de vergi yükü altında ezildikçe eziliyor.
Seçimlere giderken asgari ücrete yılda dört defa zam yapabileceklerinden söz edenler, yılda bir defa yaptıkları zammı manipüle edilmiş TÜİK enflasyonuna göre bile yapmadılar. Ama işçilere uyguladıkları vergi kesintileri yıldan yıla katlanarak artmaya devam ediyor. İşçilerin yıllık ücretlerine bağlı olarak gelirlerinin büyük bir kısmına, daha ellerine geçmeden el konuluyor. Patronlar sınıfı ise teşvikler, vergi indirimleri ile semirtiliyor. Sömürünün her alanda genişlemesi sağlanırken işçiler, emekçiler üzerinde de baskılar artmaya devam ediyor.
Biz işçi ve emekçiler olarak neden patronlar sınıfından daha çok vergi ödemek zorundayız? Ülkenin bütün kaynaklarını dizginsizce sömüren patronlar sınıfından alınmalı vergiler! Patronlardan alınmayan vergiler işçilerin yediği ekmekten, içtiği sudan, alın teri karşılığında kazandığı ücretten kesiliyor. Peki, işçiler bu duruma neden ses çıkarıp itiraz etmiyorlar? Aslında tüm işçiler bundan rahatsız, örgütlü olan işçiler her alanda buna itiraz ediyor, seslerini yükseltiyorlar. Ama bu itirazların anlamlı olması ve karşılık bulması için işçi sınıfının örgütlülük düzeyinin yükselmesi gerekiyor. Onun için işçilerin sendikalarda ve UİD-DER gibi mücadele örgütlerinde örgütlenmeleri gerekiyor. Örgütlüysen her şeysin örgütsüzsen hiçbir şey!