
Kozasından çıkmaya çalışan kelebeğin hikâyesini bilir misiniz? Bir adam ormanda yürürken, bir kelebeğin kozasından çıkmaya çalıştığını görür. Saatlerce, kelebeğin küçücük bir delikten çıkmak için verdiği mücadeleyi izler. Ancak bir süre sonra kelebeğin artık çabalamadığını fark eder. Yardım etmeye karar verir, bir makasla kozanın deliğini büyütür. Kelebek, kolayca çıkar. Adam kelebeğe yardım ettiğini zannetmektedir ama kanatları hâlâ buruş buruş ve bedeni zayıftır. Bir türlü uçamaz. Adamın bilmediği şey şudur: Kelebeğin o dar delikten çıkmak için verdiği mücadele, onun bedenindeki sıvının kanatlarına pompalanmasını ve uçma yeteneğini kazanmasını sağlar. Kelebek bir müddet çırpınır, sonra çabalamayı bırakarak daha büyük bir güçle yeniden denemek için dinlenir. Hayatına devam etmek için kelebek o kozadan kendi çıkmak zorundadır ve bunu başarıncaya kadar denemeler yapmaya devam eder. Yani adam yardım etmek isterken, aslında kelebeğin güçlenmesini ve hayata hazırlanmasını engellemiştir.
Biz işçiler, emekçiler çocuklarımızın zorluklarla boğuşmasını, zor koşullarda yaşamasını, ezilmesini istemeyiz. Bizden daha rahat bir yaşam sürmelerini isteriz. Bunun için tüm olanaklarımızı zorlayarak onlara daha iyi şartlar yaratmaya çalışırız. Ama çocuklarımıza kendimizden daha iyi şartlar sağlamamız giderek zorlaşıyor. Üstelik olumlu sonuçlar elde edeceğimizi umarak gösterdiğimiz çaba kimi zaman, tıpkı kelebek hikâyesinde olduğu gibi, tam tersi sonuçlar yaratabiliyor. Mesela işsiz kalma korkusuyla çalışma koşullarımıza katlanıyor, evlatlarımız için buna dayanmak zorunda olduğumuzu düşünüyoruz. Ama biz itiraz etmedikçe şartlarımız daha da ağırlaşıyor. Ya da bazılarımız ailelerini, çocuklarını tedirgin etmemek için işyerlerinde yaşadıkları zorluklardan bahsetmekten kaçınabiliyorlar. Üzülmesinler diye onlara yaşadıkları sorunları anlatmak, yansıtmak istemiyorlar. Ailesine anlatamayacağını düşünerek işyerinde sendikalaşma mücadelesine, greve mesafeli durabiliyorlar. Mesela bir arkadaşımız, olumsuz etkilenmesinler, kaygılanmasınlar diye greve çıktıklarını çocuklarına birkaç hafta boyunca söylememişti. Ama bir düşünelim, çocuklarımızı sorunlarımızla, hayatın zorluklarıyla, gerçekleriyle yüzleştirmekten kaçınmamamız doğru mudur? Çocuklarımızın zorluklarla baş etme yeteneğini geliştirmemiz daha doğru bir yöntem değil midir?
Çocuklarımız büyüyor, büyüdüklerinde de bizden farklı olmayan koşullarda yaşıyorlar. Meslekleri ne olursa olsun onlar da sömürü sisteminin çarkları arasında kalıyorlar. Çoğunluğu düşük ücretlerle uzun saatler boyunca çalışıyor. Onların da hakları gasp ediliyor. Mühendis oluyorlar, işsiz kalıyorlar. Öğretmen oluyorlar atanamıyorlar. Bu nedenle çocuklarımıza yardım etmenin en iyi yolu, onları zorluklara hazırlamaktır, o zorluklara karşı birlikte mücadele etmeyi öğretmektir. İşyerlerimizden başlayarak örgütlenmek, bilinçlenmek, birlik içinde hareket etmek, haklarımıza sahip çıkmak, bunun için direnişe, greve çıkmak, eylemlere katılmak, sendikal ve siyasal örgütlülüğümüzü güçlendirmek bizim tek çıkar yolumuzdur. Elbette tüm bunlar zor görünebilir. Ama biz tıpkı kozasından çıkmaya çalışan kelebek gibi, zorluklarla baş ederken güçleniriz. Dayanışmayı ve birlikte mücadele etmeyi öğreniriz. Çocuklarımızın da ezilmeyecekleri bir dünyada yaşamalarını istiyorsak onlara sınıfımızın penceresinden bakmayı, bu saflarda mücadele etmeyi öğretmemiz gerekiyor. Kimsenin ezilmediği bir dünya ancak biz işçilerin bir araya gelip mücadele etmesiyle mümkün olacaktır.