Fabrika genelinde 80 işçi kalmıştık. Sayımdan dolayı üretim yapmıyorduk. 250 bin stok vardı. İSO 2009 belgesi almak için fabrikada büyük çapta sayım ve temizlik vardı. Patron bütün hamallığı bizlere yaptırdı. Patronun işi bitince biz işçileri kapının önüne koydu. Sabah işbaşı yaptık, her şey normaldi. Öğlen yemek paydosuna çıktık. Bir baktık ki üç vardiyadaki tüm güvenlik görevlileri tam teşkilat kapının önüne dizilmişler. Servisler gelmiş. Paydos bitiminden on beş dakika geçmeden bizleri yemekhaneye topladılar. Hiç kimsede bir tepki yoktu. İlk olarak benimle birlikte birkaç arkadaşı, seminer odasına çağırdılar. İnsan kaynakları müdürü başladı konuşmaya:
– Arkadaşlar, malum önümüzde bir kriz var. Burada yollarımız ayrılıyor. Paralarınızı biz bankaya havale edeceğiz, siz bankadan alacaksınız.
Benim ilk sorum şu oldu:
– Siz işveren vekilleri bu ekonomik krizi bildiğiniz halde biz işçileri neden bankayla muhatap ediyorsunuz? Banka için bizlerden Ocağın 13’ünde evrak istediniz, aradan bir hafta geçti, bizleri işten atıyorsunuz.
Müdür hemen, “biz sizi işten atmıyoruz” diyerek bana çıkıştı, “biz bilmiyorduk bu kadar işçiyi işten çıkaracağımızı” diye de ekledi.
İşveren temsilcileri işte bu kadar yalancılar. Ben onlara şunu dedim;
– Biz ihbar tazminatımızı istiyoruz.
– Siz iş sözleşmesi imzaladınız, hak etmiyorsunuz, dedi müdür.
– O kâğıtları imzalarken bunlar nedir diye sordum. Siz o kâğıtları sigorta için imzaladığımızı söylediniz. Ben okumak istedim, siz acele edin dediniz. Yüzümüze baka baka neden yalan söylüyorsunuz! Bu kâğıtları sigorta için imzalıyorsunuz demediniz mi?
– Hayır! Biz öyle bir şey demedik.
– Bu kadar yalancısınız işte. Bizlere ibraname imzalatıyorsunuz, bütün haklarımızı aldığımıza dair. Ben imzalamıyorum!
– Bizi zor durumda bırakıyorsun, dedi müdür.
– Siz bize güvenmiyorsunuz, ibraname imzalatıyorsunuz. Peki, daha paramızı peşin almamışken biz niye güvenelim size?
Bu sırada epey bir gerginlik yaşandı. Dışarı çıkıp işçilere imza atmayın demem gerekiyordu. Fakat imza atmadan beni dışarı bırakmadılar. Güvenlikler bellerinde silahları, copları ve kelepçeleri ile imza atan işçileri alıp soyunma dolaplarına kadar takip ediyorlardı. İmza atıp hemen yemekhaneye çıktım. Güvenliklerin gözünden bir şekilde kayboldum. Sigara odasına işçilerin yanına gittim. “Arkadaşlar sakın imza atmayın, paramızı peşin vermiyorlar” dedim. Bunu bağıra bağıra anlattığım için hemen anında güvenlikler ve yöneticiler geldi. “Sen ne bağırıyorsun? Buradaki insanları neden kışkırtıyorsun?” diye bana bağırmaya başladılar. Ben de onlara “bana sesinizi yükseltmeyin, adam gibi konuşun” dedim. “Biz paramızı peşin almak istiyoruz”. Müdür, “1 Ocaktan itibaren parayı elden vermek yasak” dedi. Ben de “siz bizi işten çıkardığınız için peşin vermek zorundasınız” dedim. Bana “çık dışarı” diye bağırdılar. “Çıkmıyorum, ben buraya beş ay emek verdim, çıkmıyorum” diyerek karşılık verdim. Güvenliklerin amiri güvenliklere, “atın bunu” diye bağırdı. Örgütsüz ve birlik olmadığımız için işçiler müdahale bile edemediler. Beni zorla yemekhaneden dışarı çıkardılar. Neyse ben üzerimi giyindim, fabrikanın dışına çıkmadım. Merdivenlerin başında, inen işçileri bekliyordum, yanımda üç tane güvenlik vardı. İşçileri diğer merdivenden indirmişler ben görmeyeyim diye. Güvenlik amiri bana bağırıyor, hakaret ediyordu. Ben de ona “bana bağıramazsın hakaret de edemezsin, düzgün konuş benimle” dedim. Bana “çık dışarı seni attırırım” dedi. Ben de “attır da göreyim” dedim. Güvenlik amiri üzerime yürüdü, servis sorumlusu araya girdi bırakmadı. Ben fabrikanın içinde yalnız kaldım. İşçileri diğer kapıdan çıkarmışlar. Beni attılar fabrikadan. Çıktığımda herkes dışarıdaydı. İşçilerle konuşmaya başladık. Bu arada UİD-DER’li işçiler bizi yalnız bırakmayıp yanımıza geldiler. Konuşmaya başlarken güvenlikler ve yöneticiler UİD-DER’li arkadaşları susturmaya çalıştılar ve üzerine yürüdüler. Biz işçiler buna izin vermedik araya girdik. Sonra aynı yöneticiler UİD-DER’li işçi arkadaşlardan özür dilemek zorunda kaldılar.
Ben de UİD-DER üyesi bir işçi olmasaydım, UİD-DER’e gelip işçi sınıfının haklarını öğrenmeseydim, ben de o gün sessiz sedasız servise binip evimin yolunu tutacaktım. Bizimle kalan işçilerle sohbet ettik, ne yapacağız bundan sonrayı konuştuk ve ertesi gün Bölge Çalışma Müdürlüğüne fabrikayı şikâyet etmek için karar aldık.
Patronlar işçilerden ne kadar korkuyor. Ne yazık ki biz işçiler gücümüzün farkında bile değiliz. Patronlar sınıfı bu ekonomik krizin faturasını bizlere ödetiyor. Biz işçi sınıfı da buna izin veriyoruz. Bugün biz UFO işçileri birlik, beraberlik oluşturamadık. Ve kapının önüne konulduk. Bugün yarın bütün fabrikalarda işten atmalar daha da yoğun biçimde olacak. Bari bundan sonraki işçi çıkarmalara izin vermeyelim, işimizi kaybetmemek için elimizden geleni yapalım, gücümüzü toplayalım. Ya bir araya gelip birlik oluşturup sesimize ses katıp haklarımızı alacağız, işimizi kaybetmeyeceğiz ya da dağınık bir şekilde hepimiz insanlığımızı yok edeceğiz.
Şunu unutmayalım ki, Birleşen İşçiler Asla Yenilmezler!