25 Ocakta Lüleburgaz’da sendikaların düzenlediği mitinge katıldım. Petrol-İş ve Kristal-İş katılım açısından kalabalık ve göz dolduran sendikalardandı. Demek ki en çok işten atılan işçiler bu iş kollarından diye düşündüm. Ama öyle değilmiş işin aslı. Lüleburgaz, Çorlu ve Çerkezköy, sanayinin kalbinin attığı büyük fabrikaların olduğu yerler. Bu işyerlerinde sendikalı işçiler çalışıyor. Mitingde öğrendim ki, asıl işten atmaların yoğun olarak yaşandığı fabrikalar sendikasız yerlermiş. Ama sendikalı işyerlerinde işten atmalar yoksa işçiler neyin peşinde diye düşünüyor insan. Sendikalı işçiler krizin sonuçlarını sendikasız işçilerden daha iyi kavrıyor, mesele burada. Toplu iş sözleşmelerinde patronlar krizi bahane ederek kazanılmış haklara göz dikiyorlar. Sendikayı işyerinden atmak için de ellerinden geleni yapıyorlar. Sendikalı işçiler başına gelecekleri çok iyi hissetmiş olacaklar ki, bu mitinge katılım gösterdiler.
Bu mitingin başka bir özelliği de şehrin göbeğinde değil sanayinin göbeğinde yapılmasıydı. Sanayi işçileri artık mitinglerin nerede ve nasıl yapılması gerektiğine dair mesajlar veriyor. İşçiler geleceklerini kaybetmemek için bugünden sokaklara çıkmak gerektiğini kavrıyorlar. Bunu daha çok kavrayanlarsa küçük işyerlerinde sendikasız çalışan işçiler değil, büyük fabrikalarda çalışan sendikalı işçiler. İşte burada sanayi proletaryasının tarihsel rolü tekrar ortaya çıkıyor.
15 Şubatta bir miting daha olacak. Bu da bize gösteriyor ki önümüzdeki günler mücadeleye bekliyor bizleri. Sayıları çok fazla olmasa bile ses getirecek eylemler yine sanayi proletaryasından gelecektir. Sanayi proletaryası sokaklara çıkmaya başladı, bu demektir ki siyasal iktidar gerçek muhalif hareketi asıl şimdi karşısına alıyor ve iktidarın işi zorlaşıyor. Yani yönetenlerin yönetemediği, yönetilenlerinse yönetilmek istemediği günlere gebe gelecek günler. Gelecek günler güzel bir dünya için haykıran işçilerin günleri olacaktır.