
Metal işkolunda Türk Metal, Çelik-İş ve Birleşik Metal-İş sendikalarıyla metal patronlarını temsil eden Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) arasında 2025-2027 dönemini kapsayan Grup Toplu İş Sözleşmesi görüşmeleri başladı. Bu sözleşme, 250’ye yakın fabrikada 150 bini aşkın işçiyi kapsıyor. Kocaeli, Aksaray, Manisa, İzmir, Zonguldak, Kırıkkale, Eskişehir, Sakarya, Düzce, Gebze, İstanbul, Tekirdağ gibi işçi sınıfının yoğun olduğu 20’den fazla kentte yüzbinlerce işçi ve ailesini doğrudan ilgilendiriyor. Dahası toplu iş sözleşmesinin yaratacağı etki diğer işkollarındaki sözleşmeleri de etkileyecek. Dolayısıyla tüm işçi sınıfını ilgilendiren bir süreç fiilen başladı.
Metal işkolunda örgütlü Türk Metal, Birleşik Metal-İş ve Çelik-İş sendikaları MESS kapsamındaki işyerleri için TİS tekliflerini 3 Eylül günü açıkladı. Birleşik Metal-İş Sendikası yüzde 58,5 oranında bir teklif yaptı. Türk Metal Sendikasının teklifi ise yüzde 35,2 oranında kaldı. Çelik-İş sendikası, Türk Metal’in teklifine bile ulaşamayan teklifini örgütlü olduğu işyerlerinde açıkladı. İşkolunda 150 bin işçiyi temsil eden Türk Metal’in ve Çelik-İş’in teklifleri fabrikalarda hayal kırıklığına neden oldu. İşçilerin büyük çoğunluğu sendika bürokratlarının taleplerini taslağa yansıtmadığını ifade ediyorlar. Metal işçileri taslaklarda önerilen zam oranları kabul edilse bile ücretlerinin yoksulluk sınırının altında olacağını dile getiriyorlar. Öte yandan Birleşik Metal-İş Sendikasının gelir vergisi dilimlerinin yüzde 15’te sabitlenmesi sözleşmede öne çıkan taleplerden biri oldu.
Metal işçilerini yıllardır düşük ücrete mahkûm eden MESS patronları, bu yıl da sendikaların talep ettiği oranların çok altında oranlar teklif edecek, sendikaları geri adım atmaya zorlayacak. Yani emek gücümüzü daha da ucuz hale getirmeye, bizi daha da yoksullaştırmaya çalışacak. Bu durumu, ülkede ve dünyada kriz olduğu gerekçesiyle işçilere kabul ettirmeye çalışacak. MESS’in bu pervasız tutumu, sermaye sınıfının işçi sınıfına yönelik tutumunun örneklerinden sadece biridir. Açlık sınırının çok altında olan asgari ücrete Temmuz ayında zam yapılmadı. Emekli aylıkları cep harçlığı düzeyinde bırakıldı. 600 bin kamu işçisine siyasi iktidar yüzde 24 oranında zam dayattı. Milyonlarca kamu emekçisine bundan daha da düşük bir oranı, yüzde 11’i reva gördü. Pahalılık, zam ve artan vergiler sözleşmede kazanılan üç kuruşun da eriyip gitmesine, sermayenin daha da büyümesine yol açıyor. Kimi sendikalı işyerlerinde işçilere sözleşmelerde sıfır zam dayatması yapılıyor. Yani metal işçileri, kamu işçileri, kamu emekçileri, asgari ücretliler, sendikalı işçiler, emekliler yani bir bütün olarak işçi sınıfı düşük ücretlere ve yoksulluğa mahkûm edilmektedir.
MESS Grup sözleşmeleri masasında görünürde iki taraf var: Metal patronları ve metal işçileri. Fakat MESS ve metal işçileri şahsında sermaye sınıfı ve işçi sınıfı karşı karşıyadır. Metal patronlarının arkasında yıllardır siyasi iktidarlar, patron örgütleri ve medya bulunuyor. Kurulduğu 1959 yılından beri MESS siyaset üzerinde belirleyici oldu. Hep birlikte MESS’in kazanması için çalıştı, çalışıyorlar. Örneğin işçiler grev ilan ettiğinde siyasi iktidar “milli güvenliği bozucu” bulduğu gerekçesiyle metal grevlerini anında yasaklıyor. AKP’nin iktidarda olduğu yıllarda 200 binden fazla işçinin grevi yasaklandı, grevi yasaklanan işçilerin önemli bir bölümü metal işkolunda çalışıyordu. Öte yandan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından yürütülen Orta Vadeli Programda işçi ücretlerinin düşük tutulması talimatı veriliyor. TÜİK’in her ay açıkladığı düşük enflasyon rakamları sözleşmede patronların elini güçlendiriyor. Medyaya demeç veren patron yanlısı ekonomistler, gazeteciler durmaksızın metal işçilerinin ücretlerinin çok yüksek olduğu yalanını savuruyorlar. Yani hepsi tek bir cephede birleşmiş, metal patronlarının çıkarlarını savunuyorlar. Bu politikaların amacı işçilerin birliğini kırmak, güçsüz kılmaktır. MESS sendikal hakları budamak, sendikal mücadeleyi etkisizleştirmek istiyor, sözleşmede işçilerin ücret, çalışma koşulları, sosyal haklar konusundaki meşru taleplerini geriletmek, böylece daha yoğun bir sömürüyü hayata geçirmek istiyor. MESS’in bu uğursuz tuzaklarını boşa çıkarmamız gerekiyor.
Sözleşmenin diğer tarafında üç ayrı sendika tarafından temsil edilen metal işçileri var. Türkiye’de en büyük sanayi şirketleri metal sektöründe faaliyet yürütüyor. İşkolunda 2 milyona yaklaşan kayıtlı işçi gece gündüz çalışıyor, metal patronları ihya oluyor. Yerli, yabancı şirketler kâr rekorları kırıyor. Bu işçilerin yüzde 18,6’sı yani 367 bin işçi Türk Metal, Çelik-İş ve Birleşik Metal-İş Sendikalarına üyedir. Metal işkolu giderek büyürken metal işçileri, artan sayılarının yanı sıra mücadele deneyimine görece daha fazla sahip olmalarıyla da öne çıkıyor. Örneğin 1977-78 ve 1980 Büyük MESS Grevleri işçi sınıfının bu topraklarda gerçekleştirdiği en önemli grevler niteliğindedir. 12 Eylül askeri faşist darbesinin boğucu atmosferine rağmen 1986 yılında Netaş Grevi işçilerin yasakları tanımayarak, greve çıkabildiğini gösterdi. İşçiler 1999 ve 2015’te estirdikleri “metal fırtına” ile MESS’in ve Türk Metal bürokratlarının karşısına dikildi. Geçen yılın sonunda ilan edilen grev yasağına rağmen Birleşik Metal-İş üyesi işçilerin gerçekleştirdiği grevler de metal işçilerinin anlamlı bir mücadele örneğiydi. Sermaye sahipleri, aktarma kayışlarının zayıflamasına, örgütsüzlük ve dağınıklığın hâkim olmasına güvenerek işçilere saldırsa da metal işçileri başta olmak üzere işçi sınıfının mücadelesini ilanihaye bastıramıyor.
Önümüzdeki dönemde karşı karşıya olduğumuz saldırıların daha da yoğunlaşacağı açık. Saldırılar karşısında sessiz kalma, suyun durulmasını bekleme lüksümüz yok. Söz konusu olan ekmeğimizdir, yarınımızdır, evlatlarımızın geleceğidir. Büyüyen yoksulluk çukurundan çıkmak için öncelikle metal, petrokimya, taşımacılık, belediye, sağlık ya da eğitim, hangi işkolunda çalışıyor olursak olalım aynı sınıfın parçası olduğumuzu derinden kavramaya ihtiyacımız var. Asgari ücretli, KÇP’li ya da TİS’li işçiler olarak birlik ve dayanışmamızı güçlendirmeye ihtiyacımız var. Birimize yapılanın hepimize yapıldığını görerek mücadelemizi ortaklaştırmaya ihtiyacımız var. Tekrar vurgulamalıyız ki bu sözleşme sadece metal işçileriyle metal patronları arasında değil bütün işçilerle patronlar arasındadır. İşçi sınıfımızla sermaye sınıfı arasındadır! Bu nedenle diyoruz ki Kurtuluş Yok Tek Başına Ya Hep Beraber Ya Hiç Birimiz!