Ben, 13 Şubattan beri grevde olan 10 Sabah-ATV çalışanından biriyim. 2007 Nisanında başlayan örgütlenme çalışmaları sonucunda yeter sayıya ulaşıp Çalışma Bakanlığı’na başvurmamızın ardından, Türkiye Gazeteciler Sendikası olarak işverenle toplu sözleşme görüşmesi yapmaya yetkili duruma geldik. Ancak parasal tüm taleplerimizi ertelemeyi önermemize, sadece iş güvencesi ve sosyal haklarımızı istememize rağmen patron imza atmamakta direnince greve çıktık. Grevin 4. gününde de yasal olmayan biçimde iş akitlerimiz feshedildi. Geçen 1 aydan fazla zaman, bize çok şey öğretti. Neler mi öğrendik?
Çalışanlar olarak örgütlenmekte bu kadar zorlanırken, “Diğer şirketlerle anlaştık. Buradan sendikal sebeplerle kovulanlar hiçbir gazetede çalışamayacak!” diyen patronların ne kadar iyi örgütlü olduklarını... En ufak tehditte geri adım atan ve sendikadan istifa eden arkadaşlarımıza karşılık, tüm yasal düzenlemelere karşın patronların kendi kafalarına göre hareket edebilecek cüreti kendilerinde bulabildiklerini... Bazı işçilerin, zaten çoktan kendilerine verilmesi gereken hakları, sendikadan istifa karşılığı rüşvet olarak alabileceklerini ve bundan mutlu olabileceklerini... “Grevi işçiler yapar. Biz işçi miyiz ki?” diyen bir grup arkadaşımızın sınıf bilincinden ne kadar yoksun olduklarını... Taksim’de grev gazetemizi dağıtırken bize öcü gibi bakan insanların yıllar boyu gelen baskılar sonucu “örgütlenmekten” ve “örgütlü hareketlerden” ne kadar korktuklarını...
Ama bir de şunları öğrendik: Hiçbir büyük medya grubu grevimize tek satır bile ayırmazken bizleri yalnız bırakmayan yürekli “alternatif medya” mensuplarının bulunduğunu... Tüm baskılara ve sansür çabasına rağmen haberlerimizi yayınlayan bir internet basını olduğunu... Ne kadar ağzın kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın, güçlü bir haykırışın illâ ki bir yerlerden duyulacağını... Grevden sonra yanımıza gelen bazı arkadaşlarımızın “pişmanız” sözleriyle, aslında aklın yolunun bir olduğunu ve “ah nerede?” dediğimiz o bilincin elbet bir gün herkeste uyandığını... “ATV işçisi yalnız değildir” haykırışlarıyla çalıştığımız plazanın önünü inleten işçi hareketlerinin umutsuzluğa kapıldığımız günlerde halen çalışanlara bir umut ışığı verebildiğini...
Evet, 10 kişiyiz. Evet, örgütlenmenin neredeyse hiç olmadığı bir işkolunda işimiz kolay değil. Evet, kovulduk. Evet, zaman zaman üzülüyor ve öfkeleniyoruz. Evet, bu süreç sonuçlanana kadar sıkıntı yaşayacağız. Ama umutluyuz. Ama “doğru” olanı yaptığımız için mutluyuz. Ama eve gittiğimizde yatağımıza yatıp vicdanen rahat olduğumuz için hemen uyuyabiliyoruz, kâbuslarla uyanmıyoruz. Çünkü “düzen” ne kadar aksini dayatsa da, başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanıyoruz!