Kapitalist sömürü düzeni altında işçi sınıfına ve ezilen halklara yönelik saldırıların giderek arttığı bir dönemdeyiz. Bittiklerinde bir daha böylesi yaşanmaz denilen dünya savaşlarının bir yenisi, cephelerini her geçen gün genişleterek yaşanmaya devam ediyor. Dünyanın pek çok coğrafyasında milyonlarca insan, kapitalizmin çürümüşlüğüne kurban ediliyor. Kapitalist güçler kârlarına kâr katmak ve sistemin devamını sağlamak için işçi sınıfı üzerinde daha ne kadar saldırgan olabileceğini ölçüyor adeta.
Diğer yanda ise özellikle son dönemlerde yaşanılan küresel kriz işçi-emekçi kitlelerin, bizlerin sırtına yüklenmeye çalışılıyor. Yaratıcısı olmadığımız bir krizin bedelini kimi zaman aç kalarak, işsiz kalarak, tüm insani ihtiyaçlarımızdan mahrum kalarak, kimi zaman ise savaş cephelerinde kolumuzu, bacağımızı hatta yaşamımızı yitirerek ödemek zorunda bırakılıyoruz. Zaten ağır yaşam koşullarına sahip olan biz işçi-emekçiler için yaşam giderek daha da katlanılmaz hale geliyor ve tüm bu saldırılar karşısında işçi sınıfının geneli hâlâ en büyük sorunla, örgütsüzlükle karşı karşıya. Burjuvazi dünya işçi sınıfının birliğinin önüne her geçen gün bir tuğla daha koyuyor. Oysa Nazım Ustanın da dediği gibi, bu dünya öküzün boynuzunda değil bu dünya bizim ellerimizin üzerinde duruyor. Yarattığımız bu dünyada söz hakkı olan bizler olmalıyız. Ama bunun olabilmesi için de bilinçlenmeye ve mücadele etmeye ihtiyacımız var.
Tam da bu amaçla çeşitli işkollarından işçilerin kurduğu derneğimiz UİD-DER, pek çok bölgede çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmaları yaparken kullandığımız pek çok araç var. İşçi Özeğitim etkinlikleri, film gösterimleri, seminerler, resim, tiyatro, bağlama ve gitar kurslarının yanı sıra İşçi Dayanışması bültenimiz de işçi dostlarımıza ulaşmak ve verdiğimiz mücadeleyi daha geniş kitlelere yaymak konusunda faydalandığımız araçlar. Tam bir yıldır, bulunduğumuz her yerde işçi sınıfının yaşamış olduğu deneyimlerin aktarıldığı, etkinliklerimizden ve işçi sınıfının grev, direniş ve eylemlerinden haberlerin yer aldığı bültenimizle işçi-emekçi dostlarımıza ulaşıyor ve onları mücadeleye çağırıyoruz. Çünkü mücadele etmek bir zorunluluk. Ücretli kölelik zincirlerimizden başka kaybedecek hiçbir şeyimiz yok. Peki, artık bu zincirleri kırma vaktimiz gelmedi mi? Bu sistem bizler örgütlenip mücadele etmedikçe yıkılmayacaktır ve yıkılmadıkça da bizlere insanca bir yaşam hakkı değil sömürü ve baskının kat be kat arttığı bir düzeni dayatacaktır. Öyleyse örgütlenmeli ve hakkımız olanı almalıyız.
Kapitalist Sömürü Düzenini Yıkmak İçin Mücadeleye!