
Kapitalist sistemin krizi derinleşiyor ve derinleştikçe patronlar tarafından biz işçi sınıfına kesilen faturanın bedeli artıyor. Kriz bahanesiyle işten çıkarılıyor ve bizi bekleyen koşullara kaderimizmiş gibi çaresizce teslim oluyoruz. Pek çoğumuz aylardır işsiziz, ev kirasını ödeyemiyoruz, bakkala olan veresiye borcumuz arttı, koca kışı odunsuz ve kömürsüz geçirdik. Dahası içinde bulunduğumuz durumu çocuklarımıza anlatamıyoruz. İçinde yaşadığımız durumu, çocuğuyla işe gitmekte olan Fatma Abla şöyle anlatıyor: “Gebze’de bir gecekondu mahallesinde oturuyorum. Eşim metal sektöründe çalışan bir işçi idi, kriz dolayısıyla işten çıkarıldı. Ben de para kazanmak için İstanbul’un bazı semtlerine ev temizliğine gidiyorum. Çocuklarıma ekmek parası kazanmak için bunca yolu gidiyor, üç kuruşa zenginlerin evlerini temizliyorum. Bizlerin durumu belli, yokluk ve yoksulluk içinde yaşıyoruz. Mahallede komşularımızdan aldığımız yardımlarla ayakta durmaya çalışıyoruz. Çocuklarım akşam eve gidince soruyorlar ‘Anne kriz ne demek?’. Çocuklarımın gözlerinin içine bakıp açlık ve yoksulluk diyemiyorum, onlara iyi bir hayat bırakacağımı anlatamıyorum. Çünkü bu durum bana hiç değişmeyecek gibi geliyor.”
Evet dostlar, UİD-DER’li işçiler olarak trende yolculuk yaparken tanıştığımız Fatma Abla bizlere yaşam mücadelesini böyle özetledi. Soruyorum sizlere, daha ne kadar bekleyeceğiz? Bu durumu değiştirmek için işçi sınıfının saflarında örgütlenmeli ve örgütlü gücümüze güvenmeliyiz. Yoksa çocuklarımız büyüdüklerinde bunların hesabını bizlerden soracak. Çocuklarımıza güzel ve yaşanacak bir dünya bırakmak istiyorsak örgütlenmekten ve mücadele etmekten başka bir alternatifimiz yok.