Deri işçilerinin çalışma koşullarının anlatıldığı Çark filminden öğrenmiştim, kopan her parmağın bir puanı olduğunu ve o puan kadar “para ettiğini”. Filmi izlerken tüylerim diken diken olmuştu ve o sahne bir an olsun çıkmadı aklımdan. Bugün ise o sahneyi çalıştığım fabrikada aynen yaşadım. Aynı makinede çalıştığım arkadaşım elini makineye kaptırdı ve parmakları kesildi.
Kapıda yedi araç varken arkadaşımın kolumda yarı baygın halde ve tam 45 dakika kanlar içinde nasıl beklediği gitmiyor gözlerimin önünden. Tabii ustanın makineyi kapatmayın işe devam edin sözleri de...
Onu hastaneye götürmek için başka bir usta geldi sanayinin dışından ve ancak 45 dakika sonunda hak etti arkadaşımız hastaneye gidebilmeyi! Patron ise fabrikanın tam ortasındaki kulesinin camından bakma tenezzüllünde bile bulunmamıştı. Prensipte aldığı bir kararmış iş kazası geçiren işçiler için araçlarını kullandırmamak, çünkü kirlenirmiş koltukları, kan olurmuş paspasları! Böyle işte kardeşim, patronların gözündeki değerimiz bu. Koltukları, paspasları daha değerli işçilerden!
Makineler işlemelidir onlar için daima, çünkü hiçbir şey kârlarından daha önemli değildir. Makineyi çalıştırdığımda yanıma başka bir arkadaş verdiler. Daha 19 yaşındaydı ve yedi ay önce geçirdiği iş kazasında ayağının yarısını koparmıştı makine ayakkabısıyla birlikte.
Bu düzenin ne kadar insanlık dışı bir düzen olduğuna inancım her geçen gün bileniyor. Sadece öfkelenmek de yetmiyor, patronlar sınıfının ellerindeki kanın hesabını sormak biz işçilerin boynunun borcudur. Bu bir görevdir bizim için, zorunluluktur. Bu insanlık dışı çalışma koşullarının değişmesi için omuz omuza verip mücadele etmekten başka da bir şansımız yok!