Başbakan Erdoğan, kamuda süren toplu iş sözleşmelerine değindiği konuşmasında, yaşanan süreci “istismar yapıyorlar” sözleriyle nitelendirdi. İstismar etmek “birinin iyi niyetini kötüye kullanmak”, “sömürmek” anlamına geliyor. Başbakana göre, bütün bir yıl canla başla çalışan bir işçinin, yılsonu geldiğinde ücretine insanca yaşayacağı bir zam istemesi “istismar yapmak” oluyor!
Emekliye yüzde 1’lik, asgari ücretliye yüzde 2’lik zam yaptıktan sonra kamu işçisine önerdiği yüzde 4’lük zammın kabul edilmemesi Erdoğan’a göre istismar demektir. Çünkü Erdoğan işçiye kaşıkla, patronlara ise kepçeyle vermeye alışmış bir başbakandır. İşçi ve emekçilerin krizin etkilerine, işsizlik ve zamlara karşı tepkilerini dile getirmeleri ve haklarını talep etmeleri devletin tepesinde oturanlara göre “istismar”dır. Sarayda oturanla kulübede oturan bir düşünemez diye boşuna dememişler.
Erdoğan sendika bürokratlarını kastederek, iyi niyetimizi kötüye kullanıyorlar diyor. Başbakanın iyi niyet dediği şey, 300 bin kamu işçisine önerilen yüzde 4’lük zam oranıdır. Erdoğan bir yandan sitem ediyor, diğer yandan “buyursunlar greve gitsinler” deyip rest çekiyor. Başbakana göre işçiler kötü niyetlidir çünkü greve çıkarız diyorlar. Sabrımız kalmadı, insanca yaşayacak ücret istiyoruz diyorlar. Sendika bürokratlarının tüm oyalama çabalarına rağmen, işçiler grev istiyorlar. Fakat grev sendika bürokratlarının yaptığı gibi bir blöf değil, işçilerin mücadele silahıdır. Grevi kazanmak için hazırlık yapmak, hedefi iyi belirlemek ve ortak mücadeleyi güçlendirmek gerekiyor. Bunun için de sendika bürokratlarına teslim olmayıp, örgütlü gücümüzün farkına varmak şart.