Haftanın altı günü çalışmıştım. Tatil günüm olan pazar gününü de bir salonda geçirmek istemiyordum. Bunu düşünürken UİD-DER’li arkadaşımın bana gözlerinin içi dolarak anlattığı tiyatro oyununa gitmeye karar verdim.
Kafamda geri dönme isteğiyle evden çıkmıştım. Ama oyunun sahneleneceği Kartal Sanat Tiyatrosunun önüne geldiğimde, UİD-DER’li arkadaşla karşılaştığımda hâlâ gözlerindeki o parıltıyı görüyordum. Aslında salondaki insanların hepsinin gözlerinde, işyerinde işçi arkadaşlarımızın her tarafı kapkara olmasına rağmen gözlerinin o ışıltısını ve gülümsemesini gördüm. Aynı gülümsemeyi ve ışıltıyı yaşıyormuş gibiydim.
Oyun başladığında kendi kendime “Ne iyi etmişim de evde kalmamışım” dedim. Çünkü oradaki sıcaklığı gördükten sonra insan evde bir yatağın ya da çekyatın üzerinde nasıl bir günü bu kadar boş geçirebilir ki? Bu insanların bu sıcaklığını, gözlerdeki o mücadele ışığını taşımak gerekiyor.
Ben oyunu izlediğimde işçi babalarımızın bunları yaşadığını ama bizlere bunlardan uzak durmamız gerektiğini anlatıp durduklarını düşündüm. Aslında mücadele eden işçi babalarımızın ve annelerimizin bizleri nasıl bir toplumun içine bıraktığını bu pazar günü evde ya da kahvede geçirmeyerek anlamış oldum.
Her genç işçi arkadaşımın mücadelenin bir sayfasını anlatan bu oyuna gitmesi, işyerlerinde bunu anlatması ve mücadele ateşini yayması gerekiyor. Bu ekonomik krizde bizlere ödettirilmek istenen faturayı nasıl ödemeyeceğimizi bu oyunla bir kez daha kavramış oldum.
İşçi Tiyatrosu oyuncularına ve tüm UİD-DER’li arkadaşlara teşekkür ederim. Mücadelenin her karesinde olduğu gibi, bu karesinde de emeğinize sağlık.