Kapitalist sistemin kâr hırsı 3 işçi kardeşimizi daha aldı aramızdan. Mart ayında Sağlık Bakanlığı’nın “kot taşlama” işçiliğini yasaklamasının ardından, bu kan emici sektör bu yıl içerisinde 43. canımızı da bizden aldı. Dünyaca ünlü firmalara üretim yapan Balin Tekstil’de 2001-2006 yılları arasında çalışan İbrahim Güloğlu 3 yıl önce bu hastalığa yakalanmıştı. İbrahim kardeşimizin çalıştığı yer bir merdiven altı atölyesi değildi. Her gün milyarlarca lira kâr eden bir fabrikaydı. İbrahim kardeşimizin sigortası yatırılıyor ve ücreti düzgün ödeniyordu ama ne fayda! Silikosiz hastalığı onu pençesine düşürmüş ve 3 yıl sonrasında da ölümün kollarına atmıştı.
Diğer iki ölüm haberi de itfaiye işçilerinden geldi. Sultanbeyli’de bir halı mağazasında çıkan yangını söndürmek için yangına müdahale ederken maskesi düşen 29 yaşındaki Mustafa Arabacı yoğun dumandan zehirlenerek hayatını kaybetti. Eyüp’te itfaiye müfrezesinde bakım yapan taşeron işçisi Hüseyin Çekiç de elektrik akımına kapılarak Mustafa Arabacı ile aynı kaderi paylaştı.
Her üç olayda da iş kazalarına karşı ve iş güvenliği için önlem alınabilecekken hiçbir önlem alınmaması, bu yaşananların ne ecel ne de kaza olduğunu gösteriyor. Tüm bunlar cinayettir aslında. Kapitalistlerin kâr hırsı karşısında 3 işçinin aynı gün içerisinde hayatını kaybetmesinin başka hiçbir açıklaması yok. İş kazasından ve meslek hastalıklarından yüzlerce hatta binlerce işçinin hayatını kaybetmesi umurunda bile olmuyor bu sömürü sisteminin. Ama bizim umurumuzda olmalı! Çünkü bu üç ölüm bizim hikâyemizdir aslında. Bizler de yaşamlarımızı devam ettirmek için çalıştığımız fabrikalarda bir gün hayatlarımızı kaybedebiliriz. Bunun önüne geçebilmenin tek yolu bu cinayetler karşısında ortak tepkimizi koymaktan geçiyor. Her fabrikada iş güvenliği önlemlerinin alınmasını ve meslek hastalıkları riskini ortadan kaldıracak düzenlemelerin yapılmasını istemeliyiz. Bu cinayetlerin önüne geçebilmek için örgütlü mücadeleyi yükseltmeliyiz.