Şiir okumakla ilk defa UİD-DER’de tanıştım. Hiç unutmam o an hissettiklerimi. Şiir mi? Nasıl yaparım ki ben? Karman çorman bir sürü duygu. İnsanların gözlerinin içine baka baka okuduğum ilk şiirde dizlerimin nasıl da titrediğini hatırlıyorum. Öyle ya yaşadığımız toplum içerisinde böylesi duyguları hiç tadamıyoruz.
İnsanlara bir şeyleri anlatmanın en güzel yollarından birinin şiir olduğunu anlamaya başladım sonra. Sınıf mücadelesini anlatan şiirlerin her satırını anlamaya çalışarak dinlediğimde, işçi sınıfının büyüklüğünü anlatan şiirleri inançla okuduğumda, bunun nasıl yüce bir duygu olduğunu kavramaya başladım. Şiir “ellerimizden başka herkesin ve her şeyin nasıl da yalan söylediğini” öğretti bana. Şiir “çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler” diyen Hiroşimalı kızın çığlığını duymamı sağladı. Şiir “büyük insanlık”la tanıştırdı beni. Nazım’ın şiirlerinde bulduk kavgamızı en güzel anlatan sözcükleri. Elif Çağlı ile “Merhaba” dedik sınıf kardeşlerimize. Bizler için yazılmış, bizleri anlatan şiirler varmış gördük. İnsanların gözlerinin içine baka baka sınıfımıza dair yazılan şiirleri okumak dünyanın en güzel işlerinden biri oldu bizim için. Gözlerimizdeki ve yüreğimizdeki inancı onlara da verebilmek ne kadar mutluluk verici bir şeymiş gördük.
Bazen saatlerce konuşarak anlatmayı başaramadığımız birçok şeyi işçi sınıfı için yazılmış bir şiirle anlatmak çok daha kolay olabiliyor. İsteyerek, gönülden çalışıyoruz…
“Bir de makine başında göreydik seni… Şiir de ne? Boş iş” deniyorsa eğer şaire, “ben şairim, namus işçisiyim yani, yürek işçisi” dizeleri verilebilecek ne güzel bir cevaptır.
Bana şiir okumayı sevdiren UİD-DER’e ve sınıfımın yüceliğini öğreten işçi sınıfının büyük şairlerine sonsuz teşekkürler…