UİD-DER Esenler Temsilciliğinde her hafta düzenli olarak gösterilen işçi filmlerinden bu hafta Yılmaz Güney’in “Umut” adlı filmini dostlarımızla izledik. Yaşamları bir gecekondu mahallesinde ve büyük bir yoksulluk içinde sürüp giden, uçan kuşa borcu olan bir aile. Faytonculuk yapan Cabbar, ailesinin geçimini sağlamak için gece gündüz çalışır. Cabbar’ın tek umudu sürekli aldığı piyango biletleridir. Ama piyango umudu günden güne umutsuzluğa dönüşür. Bir kazada araba çarpması sonucu atlarından biri ölür. Yeni at alabilmek ve borçlarını ödeyebilmek için çalmadık kapı bırakmayan Cabbar’ın yüzüne bütün kapılar kapanmıştır. Cabbar son çareyi yeni at alabilmek için evde ne var ne yok bütün malları satmakta bulur. Ama daha parayı denkleştiremeden alacaklılar geriye kalan diğer at ve arabayı borçları karşılığında alıp satmışlardır.
Cabbar’ın arkadaşı olan hamal Hasan’ın baştan beri ısrarla kafasına koyduğu şey define arayıcılığıdır. Cabbar sonunda dayanamaz ve hamal Hasan’ın kafasına soktuğu define arama işi için elindeki bütün parayı bir hocaya verir. Cabbar için artık tek “umut” define bulmaktır. Bu umut da gittikçe umutsuzluğa dönüşür ve Cabbar aklını yitirip çıldırır.
Dostlar, patronlar sınıfının sisteminde, o dönemde, Cabbar gibi emekçiler piyango ve define aramayı “umut” olarak görmüştü. Ama günümüz dünyasında da nice Cabbarlar yeni yeni şans oyunları vb. hayallerin umuduyla yaşamaya devam ediyor. Peki, biz işçi sınıfının umudu ne olmalı? Patronlar sınıfının türlü vaatlerine kanıp Cabbarlar gibi hayaller dünyasında yaşamak mı? Ya da patronlara karşı mücadele edip bu asalaklar sınıfını tarihin çöp sepetine atmak mı?