17 Ocak Pazar günü derneğimizin Gebze temsilciliğinde “İçimizdeki Düşman” adlı filmin gösterimi yapıldı. Film, Cezayir’de Fransız sömürgeciliğine karşı yükseltilen bağımsızlık mücadelesini anlatıyordu.
1 Kasım 1954’te Cezayir halkı ayaklanarak bağımsızlık mücadelesini ateşledi. Ayaklanmanın devam ettiği yedi buçuk yıl boyunca, yaklaşık bir buçuk milyon Cezayirli katledildi. Filmde Fransızların Cezayir’de nasıl bir vahşet uyguladığını bir Fransız askerin gözünden anlatılıyor. Fransız sömürge birliklerinin sergilediği onca vahşete rağmen Cezayir halkı özgürlüğünü elde etmekte kararlıydı. Çünkü ölümden korkup sömürgecilerin gölgesinde yaşamayı kabul ederlerse, maruz kaldıkları baskı, şiddet ve zulmün artacağını biliyorlardı. Bu yüzden kararlılıkla direnişlerini sürdürdüler ve bağımsızlıklarını kazandılar.
Film alışılmışın dışında, yaşanan vahşeti ezilen tarafta değil ezen tarafta yer alan bir karakter üzerinden bizlere aktarıyor. Yapılan vahşetin insanları ne hale getirdiğini, uyguladığı vahşetin bir insanı nasıl insanlığından çıkardığını çarpıcı bir şekilde sunuyor. Ataol Behramoğlu’nun şu dizeleri geliyor hemen aklımıza:
Cellât uyandı yatağından bir gece
‘Tanrım’ dedi, ‘Bu ne zor bilmece?’
‘Öldürdükçe çoğalıyor adamlar
Bense tükenmekteyim öldürdükçe.’
Film gösterimi sonrasındaki söyleşi sırasında bir arkadaşımızın okuduğu şu şiirse, hepimizin sorgulaması gereken temel olguya değiniyordu:
Mahrem Bir Soru Soruyor Bir Anne Bir Generale
Tankları, topları, uçaklarıyla,
On binlerce postal, on binlerce miğfer
On binlerce tüfek, on binlerce süngü
Ve onları kemiklerine kuşanmış
On binlerce savaş makinesiyle
Koca bir orduyu
Ve kesin bir zaferi, general
Mareşal nişanıyla birlikte,
Değişmez miydiniz?
Tanrı, gizlice sorsaydı size,
Değişmez miydiniz, doğru söyleyin,
Şakağına bir tek kurşunla
Meşum bir delik açılmış gencecik oğlunuzun canıyla?
Söyleyin de duyalım, komutan,
Söyleyin de bilelim,
Vatan sevgisi neymiş,
Görev duygusu nasıl bir şeymiş