2002 yılında da bizler, şu anda Tekel işçilerine oynanan oyunun aktörlerinden biriydik. Tabii neden söz ettiğimi anlamadınız. Haklısınız…
Tekel işçilerinin yaşadığı acıyı ve açmazı farklı bir şekilde bizler de yaşamak zorunda kaldık. Ben ve arkadaşlarım, çalıştığımız işyerinin özelleştirilmesi nedeniyle çeşitli işyerlerine savrulduk gittik. O günden bugüne çok şey değişmedi. Ama işçinin gidecek yeri kalmadı. Karayı da bitirdiler, denizi de. Ve hak almaya çalışanlara “provokatör” dediler.
İnsanın çaresizliğinin ne demek olduğunu, Tekel işçilerinin haklı ve onurlu eylemlerinden öğreniyor Türkiye. Kışın bütün şiddeti ile yaşandığı bugünlerde, bizler sıcacık evlerimizde sobanın başında otururken, onlar Ankara’nın ayazında yüreklerinin yangınını söndürmeye çalışıyor buz kesmiş havuzlarda. Aşı için, eşi için, çocuğu için hayatını ortaya koymuş “provokatörler”.
Oysa Türkiye’de yaşayan herkes bilir ki, işçi hiçbir zaman ha deyince eylem yapmaz, yapamaz. Eylem yapıldığında ise bıçak kemiğe dayanmıştır. 26 yıllık işçiyim bu tür bir eyleme iki defa şahit oldum. Biri 1989, biri de 1992 yılındaki eylemlerdi. Hal böyleyken bir kesimin haklı mücadelesini halkın nazarında farklı göstermeye çalışmak için söylenen her söz yürek acıtır. Bir defa insanın en büyük yürek acısı ekmeğini kaybetmesidir. O acıyı ancak yaşayan bilir. Tuzu kurular, bu eylemi ve amacını algılamakta zorlanacaktır. Eğer işinizle birlikte avucunuzdan kayıp giden hayatınız ise, her türlü çareye başvurmak insanın doğası gereğidir. Bundan daha doğal bir şey olamaz. “Hafızayı beşer nisyan ile maluldür.” Yani kısaca insanın unutkan olduğunu anlatan bu söz gereği, ortak aklımıza bazı şeyleri hatırlatmakta yarar görüyorum.
Sizlere 6 yıl içinde özelleştirilen devlet kurumlarını saydığımda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.
* 2003’te Taksan, Ger Konsan, Taş Ucu Tersanesi, Merinos Halı, Sümer Holding, Seka, THY ve Tekel’in mal varlıklarının bir kısmı.
* 2004’te Esgaz, Eti Bakır, Div-Han, Bursa Gaz, Amasya Şeker, Eti Gümüş, Eti Krom, Çayeli Bakır, Kütahya Şeker, Eti Elektrometalürji.
* 2005’te Ataköy Turizm, Ataköy Otelcilik, Ataköy Marina, Eti Alimünyum, Kıbrıs Türk Havayolları, Türk Telekom, Adapazarı Şeker Fabrikası.
* 2006’da Tüpraş, Erdemir, Başak Sigorta, Karadeniz Bakır.
* 2007’de Halk Bankası’nın hisseleri, Tedaş, Tekel ve Petkim’e ait taşınmazlar.
* 2008’de Petkim’in, Tekel tütün bölümünün ve Türk Telekom’un kalan hisselerinin ve bazı devlet kuruluşlarının arsa ve binaları.
* 2009’un ilk iki ayında Başkent ve Sakarya Elektrik.
* Şimdi de paket halinde yeni satılan 6 adet şeker fabrikası.
* 22.12.2008 tarihinde Tekel’in içki bölümündeki 17 fabrikasının 292 milyon dolara Limak-Nurol-Özaltın ortaklığı tarafından satın alınması ve bu fabrikaların birkaç ay sonra bir Amerikan firmasına 950 milyon dolarla satılması.
* 2008 yılında 6 sigara fabrikasının bir İngiliz-Amerikan şirketi olan BAT’a (British-American Tobacco Company) 1 milyar 720 milyon dolara satılması. Oysaki sadece Tokat ve Ballıca’daki iki fabrikanın üç yıllık kârı karşılığında yapılan bu satış, diğer kentlerdeki fabrikaların çok değerli arsalarının bedelini bile karşılamaktan uzaktır.
Yani 6 yılda 30-40 milyar dolarlık özelleştirme ile devlet işletmeleri tasfiye edildi ve işçiler özel sermayenin insafına terk edildi.
Bu durumda Tekel işçisi ne yapmalıydı? Bu soruma elinizi vicdanlarınıza koyarak cevap vermenizi istiyorum. Sinter Metal’de çalışan 380 işçinin işe dönüş mücadelesi birinci yılını doldurdu, haberimiz var mı? Hak arama mücadelesinde halk olarak bizler demokratik eylemlerin karşısında değil yanında yer almalıyız. Ayrıca, Tekel işçilerinin direnişi sendikal mücadele için de bir dönüm noktası olabilir.
İşçi sınıfımızın haklı ve onurlu mücadelesine yürekten katılıyor, haklarını en kısa zamanda almalarını diliyorum. Yaşasın emekçiler, yaşasın “iş, ekmek, özgürlük” diyenler…