Tekel işçilerinin direnişine destek amacıyla yapılan iş bırakma eylemine SES Ankara Şube de katıldı ve sağlık kuruluşlarında çalışanlara, hasta ve hasta yakınlarına yönelik bildiri dağıtımı yapıldı. İnsanlarla tek tek konuşarak bu eyleme desteğin önemi anlatıldı. Ben de SES üyesi bir sağlık çalışanı olarak Hacettepe Hastanesinde bu çalışmalara katıldım. Mücadelede dayanışmanın önemine vurgu yaparak bunun sadece Tekel işçilerinin sorunu olmadığını, Tekel işçilerinin yenilgisiyle tüm işçilere yönelik yapılan saldırıların hız kazanacağını dile getirdik. Fakat tıpkı 25 Kasım grevinde olduğu gibi işyerlerinde baskılara maruz kaldık. Hastane yöneticileri iş bırakma eylemine katılan sağlık çalışanları hakkında soruşturma başlatılacağını söylediler.
Bu eylemde 25 Kasım grevine göre katılım daha sınırlıydı. Saat 11.30’da Hacettepe Hastanesi sağlık çalışanları olarak diğer hastane ve sağlık kurumlarından gelenleri karşıladık. 300 kişilik bir katılımla yürüyüşe başladık. Kolej Kavşağı’nda diğer sendikalar, işçi dernekleri ve emekten yana olan siyasi partiler ile birleşerek yürüyüşe Ziya Gökalp Caddesi’ne doğru devam ettik.
“Üretimden gelen gücü kullanma” adına yapılan eylemin hayatı durdurması gerekirken durum hiç de öyle olmadı. Sendika bürokratlarının zevahiri kurtarmaya dönük tutumları yüzünden iş bırakma eylemi sadece devlet işletmelerinde, o da kısmi olarak yapıldı. Yeterli katılımın olmamasının en büyük nedeni, yetersiz çalışma ve özel sektörün eyleme katılması doğrultusunda bir çaba harcanmamasıdır. Yeterli katılımın olabilmesi için sendikaların bütün işyerlerinde ısrarlı bir çalışma yapmaları gerekiyordu. Dayanışmanın önemi eğitim ve seminerlerle anlatılmalı, bu eğitim ve seminerler sadece eylem günlerinde değil sürekli ve düzenli olarak devam etmeliydi.
Bir sonraki eylemde daha örgütlü bir güç oluşturabilmek için çalışmalara bugünden başlamalı, sendikalardan bürokratları defetmeli, işyeri komitelerinin oluşturulduğu, yetkinin işçilerde olduğu bir sendikal mücadele örmeliyiz. Bunun için öğrenmeli, öğretmeli, örgütlemeliyiz…
Yaşasın Militan Sınıf Sendikacılığı!