Geçenlerde bir iş başvurusuna gittim. Önce form doldurdum. “Ne okursun, ne seyredersin, hobilerin, fazla mesaiye kalır mısın, vardiyalı çalışır mısın” gibi bir sürü soru. Neyse formu doldurdum ve beni işe alacak müdürle konuşmaya başladım. “Daha önce bu işi yapmamışsın, biz daha önce hastanede çalışmış kişileri tercih ediyoruz” dedi ve kestirip attı. Ama ben bu işe girmeliydim ve bunu yapmadan oradan ayrılmaya hiç niyetim de yoktu. Öyle de oldu. “Ben gidersem beni aramazsınız, benim bu işe çok ihtiyacım var, bakmam gereken bir ailem var, ben bu işi yaparım” dedim. “Eğitime açığım, yapacağım her şeyi öğrenebilirim, çok istekliyim” dedim. Soruların devamı geldi tabii: “Kan tutar mı seni?” Ve hiç düşünmeden cevap vererek “kızımın sürekli burnu kanar, ben alışığım kan görmeye” dedim. Peki dedi “miden sağlam mıdır, idrar, kusmuk görmeye dayanır mısın?”. Yine düşünmeden, “babaannem felçli, annem bakıyor, ben de onlara gittiğimde yardım ediyorum” dedim. Bu arada kusmuktan değil ama bulunduğum durumdan ve müdürden midem bulanmıştı doğrusu. Ne hallere düşürmüşlerdi beni, bir takla atmamı istememişti o kadar. Son bir nefes aldım ve içimden “bitsin artık bu işkence” dedim. O arada elini uzattı ve ekledi, “ilk defa bu kadar kısa sürede deneyimsiz birini işe alıyorum”. Tabii içimden “bir de bana sorun ne kadar kısaydı!” dedim.
Evet dostlar, gerçekten de lanet olsun bizi bu hallere düşürenlere. Tek ayaküstünde kırk yalan söyleyerek işe alınmış ve sefalet ücretini kapmıştım. İşe ihtiyacım olduğu konusunda ikna olmuştu müdür. Çünkü ne kadar ihtiyaçlı ve hevesli birini işe alırsa, hevesi yüzünden kişi işi o kadar çabuk kavrar ve öğrenir. Ne kadar çok işe ihtiyacı varsa o kadar çok çalışır ve hiçbir şeye ses çıkartmaz diye düşünür patronlar. Ama yanılıyorlar, çünkü ben mücadeleci bir işçiyim, onlar beni işe almak için kılı kırk yardılar, ama ben de işçi arkadaşlarımla birlik olup mücadele etmek gerektiğini biliyorum. ÖRGÜTLÜYSEK HERŞEYİZ, ÖRGÜTSÜZSEK HİÇBİR ŞEY!