Merhaba dostlar. Ben geçtiğimiz yaz Brillant perde fabrikasından işten atıldım. Üstelik haksız yere. Hiçbir hakkımı vermeden işten attılar. Atılma sebebimi de, iş kurallarına uymamak, disiplinsizlik gibi şeylere bağladılar. Peki ben gerçekten disiplinsiz bir işçi miydim? Elbette hayır.
İşyerinin 8 saatlik vardiyalar şeklinde çalışması gerekiyordu. Ama bizi 12 saat çalıştırıyorlardı. Belimin rahatsızlığından dolayı 8 saat çalışmam gerektiğini 2 sene boyunca söyledim ve inanmadılar tabii. Ben de atılmama yakın son haftalarda 8 saat çalışıp, iş saatimi doldurup evime gidiyordum. Beni 8 saatlik bölüme vereceklerini söylediler ama verdikleri yer fabrikanın deposuydu. Depoya gitmeyeceğimi ve kendi bölümümde 8 saat çalışacağımı söyledim. Çünkü bu fabrikada 1400 civarında işçi çalışıyor. Haliyle yüzlerce top perde üretiliyor. Bu üretilen perdeleri tırlara yüklemek ve gelen malları boşaltmak lazım. Akılları sıra bana “seni 8 saatlik yere verdik ama sen istemedin” diyeceklerdi. Zaten belim rahatsız, bir de orada çalışırsam ya bel fıtığı olacaktım ya da bel ağrısından her gün hastane hastane gezecektim. Depoda çalışmayı reddedince işten attılar tabii ki. Ben de Çalışma Bakanlığına işten atıldığıma dair dilekçe yazdım. Bir de avukat tuttum. İşe iade davası açtım. Duruşmalar hâlâ sürüyor.
Duruşmalar sürecinde bir gün avukatım şahitler bulmamı istedi ve bunları mahkemede dinlettirilebileceğinden bahsetti. Ben de iki şahit buldum. Şahitlerin dinleneceği gün şahitlerimden biri geldi. Diğeri ise sorunlarının olduğunu, o gün gelemeyeceğini söyledi. Karşı tarafın şahit olarak getirdiği kişi benim bölüm şefimdi. Karşı taraf şahidini dinlettirdi ama avukatım getirdiğim şahidi dinlettirmedi. Gerekçe olarak da iki şahidi birden dinlettirsek iyi olur dedi. Mahkemeden süre istedi. Benden şahit başına 35 TL, yani iki şahit için 70 TL istemeyi de ihmal etmedi. Bu para şahitlerin evine dilekçe yazmak içinmiş. Ben bu parayı bir gün geç verince avukatım davadan çekildi. Bu arada duruşmaya az bir süre kalmıştı.
Ben artık kendi kendimi savunup kendimin avukatı olacaktım. Duruşma günü geldi. Şahitlerimin ikisini de dinlettirdim. Üstelik o 70 TL’yi vermeden dinlettirdim. Para verilmeden de şahitler dinleniyormuş. O gün karşı tarafın şahidi de geldi, gelen şahit benim bölümün ustabaşı idi. Yanımda benimle aynı işyerinde çalışan ve o da haksız yere atılan bir arkadaşım vardı. Benim duruşmamda karşı tarafın şahidi olarak dinlenecek olan ustabaşına “Şimdi senin cebine para koymuşlardır ve sırtını sıvazlamışlardır. Sen, şefin, müdürün, hepiniz şerefsizsiniz” dedi. Duruşma başladı ve ilk önce benim şahitler, daha sonra da karşı tarafın şahidi dinlendi. Duruşmaya girmeden önce arkadaşımın söylediğinden etkilenen ustabaşı hâkim önünde iyice afalladı. Ustabaşı şunları söyledi. “Kafasına göre işyerinde işini bırakıp gidiyordu!” Şahidim olan arkadaş dayanamadı ve şunları söyledi: “Kim kafasına göre fabrikadan elini kolunu sallaya sallaya gidebilir? Ustabaşı var, şef var, müdür var; dışarıda da güvenlik var. Kim gidebilir her gün?” Davam 1 ay daha ertelendi.
Ben şunu demek istiyorum. Bugün kriz nedeniyle onbinlerce işçi işten atıldı. Atılanlardan kimi “Allahından bulsun” dedi, kimi “Öbür dünyada cezasını çeker” dedi. Bunlar sınıf bilincine varmayan işçiler. Ama şu bir gerçek ki, bizler bu dünyada açlığa sefalete terk ediliyoruz, dolayısıyla bu dünyada hakkımızı aramamız lazım. Onun için işten atıldığımızda boş vermeyip hakkımızı sonuna kadar aramalıyız.
Bugün işten atılmaya karşı direnen Akkardan işçilerini ziyarete gittik. Onlar da haksız yere işten atıldı, fabrikalarının önünde mücadele ediyorlar ve sonuna kadar direneceklerini söylüyorlar. İşlerine sahip çıkıyorlar. Ben de kazanıp işlerine geri döneceklerine inanıyorum. Çünkü bugün mücadele etmezsek, açlığa, yoksulluğa ve sefalet uğrayacağımızı biliyorum. Mücadele edersek bir şansımız var demektir. Etmezsek hiçbir şansımız yok!