Sizlere sendikalı bir işçi ağabeyle yaptığım sohbeti ana hatları ile aktarmak istiyorum. Sendikalı ağabey ve birkaç arkadaşı muhabbet içindeydi. Ben de merhabalar deyip bülteni göstererek derneğimizi ve bültenimizi tanıtmak istediğimi söyledim. Sendikalı ağabey başta soğuk davrandı. Sendikaya getiriyorlar, ama ben okumuyorum dedi. Neden okumadığını sordum. Merak etmiştim. İçindekileri mi beğenmiyordu. “Vaktim yok” dedi. “Zaten çok da okuyan bir millet değiliz” dedi. Ama bunları tatlı tatlı anlatıyordu. Ben de iyice meraklandım. Sohbeti koyulaştırmak istiyordum. Bir yandan can kulağıyla dinliyordum. Anlattığı şeyler hakkında sorular soruyordum. Dertlerimizin ortak olduğunu ikimiz de kabul ediyorduk.
Sefaköy’deki derneğimize çağırdım, en azından bir çay içeriz diye. Onu sendikada ziyaret edip edemeyeceğimi de sordum. Sendikaya sürekli gidip geliyormuş. Tabii ki olur dedi. Sıra randevulaşmaya gelmişti. Sendikanın saat kaça kadar açık olduğunu sordum. Akşam beşe kadar dedi. İyi de dedim ben çalışıyorum, beşe kadar yetişemem. Hafta sonu açık mı diye sordum. Hayır açık değil dedi. Pazar günleri dernekte gerçekleştirdiğimiz etkinliklerimizden bahsettim. “Bu pazarım boştu” dedi, ardı sıra gelen üç pazar çalışacağını söyledi.
Şimdi benim işyerinden izin alıp bir hafta içi sendikayı ziyaret etmem gerekiyor ki sohbet etme şansı bulalım. Ama ben de işyerinden sürekli izin alamam. Bu yüzden sendikalı işçi kardeşlerimden bir ricam var. Kardeşlerim! Sendikalar devlet daireleri değillerdir. Onlar işçi evleridir. Akşamları da açık olsun ki, benim gibi çalışan işçiler de akşamları “işçi evlerini” ziyaret edebilsinler. Zaten sendikalı işçi sayısı gün geçtikçe azalıyor. Bu gidişatla sendikalar ve sendikalı işçi kalmayacak! Lütfen akşamları da sendikaları açık tutalım. Mücadeleyi yükseltmeleri için işçilerin sendikalara, derneklere ihtiyacı var.