
Her gün yeni iş kazası haberleri alıyoruz. İşçiler patronlar için çalışırken canlarından oluyor, yaralanıyorlar. Bu sefer adres Yalova idi. Yalova’nın Çiftlikköy ilçesindeki bir tekstil fabrikasında gece vardiyasında çalışan işçi kardeşlerimizi taşıyan servis aracı 8 Nisan günü kaza yaptı. Kazada 5 kadın işçi hayatını kaybederken 17 işçi de yaralandı.
Ebru Yavuzoğlu, Nevin İşcan, Kader Boztepe, Nermin Işmak ve Necmiye Deniz isimli işçi kardeşlerimiz canlarını verdi. Olay kayıtlara “trafik kazası” olarak geçti; patronun sorumluluğu yok sayıldı. Katil “trafik canavarı” idi!
Oysa işçiler gezmeye gitmiyorlardı. Dolayısıyla o an yolda olmaları da çalışma sürecinin bir parçası. Çünkü işyeri ile kaldığı yer arasındaki seyahat süreci mesai süresine dâhil. Ancak iş kazalarının büyük çoğunluğu, trafik kazası olarak tescilleniyor, patronlar sorumluluklarından sıyrılıyorlar.
Daha Eylül ayında İstanbul’da yaşanan selde, minibüs kasasında eşya gibi taşınan 8 kadın işçi hayatını kaybetmişti. Ondan önceki yıl Urfa-Ceylanpınar’daki kazada ölen 18 tarım işçisi kadın, saman balyaları gibi traktör römorkunda oturuyorlardı. Aynı yıl bir televizyon kanalı için çalışan set işçilerini taşıyan araçta 3 işçi ölmüştü. Bunlar ilk akla gelenler. Basit bir araştırma yaptığımızda, Türkiye’de her yıl yüzlerce bu biçimde yaşanan cinayet olduğunu görebiliriz.
Bursa’da üzerine kilitlenmiş kapıların ardında yanan 5 tekstil işçisi kadının, Bükköy madencilikte göçükte can veren 19 işçi kardeşimizin, Tuzla’da gün aşırı hale gelen “kazaların”, Yalova’da serviste can veren 5 kardeşimizin hesabını ancak örgütlü olursak sorabiliriz. Patronlar örgütlü oldukları için, her yıl yüz binlercemizi sakat bırakıyor, yüzlercemizi mezara sokuyor ve hesap vermiyorlar. TÜSİAD’ları, MÜSİAD’ları, TUSKON’ları, TOBB’ları, onlara bağlı hükümetleri ile pervasızca semirip duruyorlar.
Ama bu kadar kolay ölmemeliyiz. Değil canlarımız, bir saatlik alın terimiz bile asalaklar sınıfının bir ferdinden daha değersiz değil. Bu yüzden kendi sınıf örgütlerimizde birleşmeliyiz.