
Sendikaları Birleşik Metal-İş’in kendilerine sormadan tek taraflı olarak direnişi bitirdiğini açıklamasına rağmen, bu kararı kabul etmeyen ve direnişlerine devam eden Akkardan işçilerinin, DİSK’in kurucu önderi Kemal Türkler’in eşi Sabahat Türkler ile yaptıkları görüşmeyi anlatan mektuplarını, derneğimizin sitesine gönderdikleri haliyle yayınlıyoruz.
İşçi kardeşler
Biz 65 gün önce Akkardan’da işten çıkartılan BMİS üyesi işçileriz. Bildiğiniz gibi 65 gündür Akkardan işçileri olarak yapılan bütün haksızlığa rağmen direniyoruz. Direniş sürecinde sendika yöneticilerinin olumsuz tutumlarından kaynaklanan sorunları görüşmek ve durumumuzu anlatmak üzere DİSK genel merkezine bir ziyaret gerçekleştirdik.
DİSK Genel Merkezini ziyaretimizde DİSK yöneticileriyle gereken görüşmeleri yapmadan önce direnişçi işçiler olarak DİSK’in kurucularından Kemal Türkler’in eşi sevgili Sabahat Türkler’i de ziyaret ettik. Sabahat ablayı DİSK binasında bulunan KETEV (Kemal Türkler Eğitim ve Kültür Vakfı) odasında bulduk. Aslında metal işçileri olarak düşüncemiz, sorunlarımızı anlatıp Sabahat ablayı üzmek değildi. Fakat onca yıllık tecrübesi ile bizi görünce bazı sorunlarımız olduğunu hissetmiş olmalı. Biz yaşadıklarımızı anlatmadan önce Sabahat abla bizden daha hızlı davrandı ve sorular sordu. Direnişçi işçiler olarak bizler sorunlarımızı kendisine anlattık. Fakat sohbetimizde öyle bir noktaya geldik ki sendika ile yaşadığımız sıkıntıların ne kadarını anlatmak gerektiğine karar veremedik, çünkü bu moral bozucu durumdan Sabahat ablanın da etkilenmesini istemiyorduk. Sabahat abla “rahat olun çocuklar her şeyi anlatabilirsiniz” dedi. Böyle olunca biz de sendikamızla yaşadığımız en temel sorunları anlattık. Bunları duyunca biraz hüzünlendi. Bu sorunların bu dönem her tarafta yaşandığını ifade etti. Ve ardından kendi dönemlerinde böylesi sorunların yaşanmadığını söyledi. Tüm bunlara rağmen yine de sendikalarımıza sahip çıkmamız gerektiğini ifade etti. Sendikaların işçilere ait olduğunu, bunu hiçbir zaman unutmamamız gerektiğini söyledi.
Bir örnek vererek konuşmasına devam etti. Bir süre önce gittiği bir direniş ziyaretini anlattı. Direnişin sürdüğü yerde kurulan çadırın iki kişinin dahi zor sığacağı bir çadır olduğunu söyledi. Ardından kendi zamanlarında grev ve direnişlerin daha bir başka olduğunu, geniş direniş çadırlarının davullar ve zurnalarla şenlendirildiğini, işçilerin ve sendikanın da birlikte hareket ettiğini söyledi. Bu verdiği örnek bizler için çok önemli idi. Bu kriz ortamında artan baskılar, tensikatlar ve saldırılar karşısında sendikalar neredeyse yok olmakla yüz yüzeler. Bu olumsuz durumun gerekçesi geçmiş ile bağını koparmış sendikacılar ve sendikal yaklaşımlardır. Direnişçi, mücadeleci işçileri yüz üstü bırakan, onların arkasından protokoller imzalayan, işçilere sormadan onların direnişlerini bitiren bu sendikacılık anlayışı eninde sonunda yok olmaya mahkûmdur. İşçi sınıfı bu çarpık zihniyetin hesabını bir gün mutlaka soracaktır. İlerlemiş yaşına rağmen Sabahat ablanın ifade ettikleri ve hissettirdikleri bizde bu fikrimizin ne kadar doğru olduğuna dair inancı bir kere daha pekiştirdi. Mücadeleci sınıf sendikacılığı anlayışının doğruluğu tüm engellere, baskılara ve unutturma girişimlerine rağmen 2010 yılında da bizim direnişimizde bir kere daha açığa çıkmıştır. Biz kendimizi asla yalnız hissetmiyoruz. En önemlisi biz kendimizi mücadeleci geleneklerimizden ve köklerimizden kopmuş hissetmiyoruz. Sabahat ablayla yaptığımız sohbette bir kez daha hissettiğimiz bu duygularla, işçi sınıfı mücadelesinde var gücüyle çalışmış bütün mücadeleci insanlarımızı minnetle anıyoruz.
Yaşasın Sınıf Sendikacılığı
Yaşasın Onurlu Akkardan Direnişimiz
Direnişçi Akkardan İşçileri