Her fabrikanın girişinde ya da içinde iş güvenliği kelimesini görürüz. İş güvenliğiyle ilk başta ne demek istediklerini anlamamıştım. Ama sonraları yavaş yavaş anlamaya başladım. Bunların istedikleri işçinin güvenliği değil makinelerin güvenliğiymiş! Niye makinelerin güvenliği, çünkü kopan parmak parçaları, kol parçaları makinenin bozulmasına neden olabilir! Örneğin bakım onarımda çalışan bir arkadaşımız makashanede makası tamir ederken parmaklarını kaybediyor. Patron işçiye bir sus payı verdikten sonra olay kapatılıyor. İşçi suçlunun patron olduğunu kanıtlayacak bir şeyi olmadığını düşünüyor. Çünkü makineden o sorumlu değil ve tamir ettiği zaman makinenin sorumlusu da yanında değildi. Dolayısıyla yasaların gözünde de suçlu oydu. İş güvenliği yasasının işçiyi düşünerek konduğu söyleniyorsa da bu yasa aslında işverenleri korumak için hazırlanıyor. Meselâ başka bir arkadaşımız iş kazası geçirdiğinde az kalsın kolunu kaybediyordu. Kazayı geçirdiği yerde korumalık yoktu. Arkadaşımız kazayı geçirdikten 5 dakika sonra korumalık kondu.
İşveren işçinin hayatına bu kadar önem veriyor. Üretimde her seferinde başımızda bekleyerek “hızlı çalışın” diyen kişi işçilerin hayatına, iş güvenliğine bu kadar önem veriyor.
İşçiler bilinçlenip hakkını aramadıkça da her zaman böyle devam edecek. Buna ancak biz son verebiliriz. Haklarını bilmeyen arkadaşlarımıza ne tür haklara sahip olduğumuzu anlatıp onları bilinçlendirmeliyiz. Tek yürek, tek yumruk olmalıyız ki, işveren işçinin ne kadar yürekli ve dimdik ayakta olduğunu görsün!