İşçi ve emekçilere huzur ve mutluluk vadeden kapitalist sistem, bıraktık bunları getirmeyi tersine daha da çürüyor, daha da yozlaşıyor. Çocukluk yıllarımızda televizyonlar vasıtasıyla çok sık karşılaştığımız konulardan biri, kimi insanların çok yoksulken bir anda zengin olmalarıydı. Kimilerine piyango vuruyor, kimileri ise İstanbul’a çulsuz geliyor ama buradan köyüne bir müzik yıldızı olarak dönüyor vs. vs. Bu saçma sapan hikâyelerle yıllarca insanlar boş yere kandırılıp durdular. Üstelik kapitalist sistem boş ümit ve hayal üretmek konusunda her zaman karşımıza yeni şeyler çıkardı. Bunlardan bir tanesi de, eminim ki birçoğumuzun karşısına son zamanlarda çıkan “saadet zinciri” türleridir. Genellikle büyük firmaların organize ettiği bu işler, daha çok işsiz, öğrenci, ev kadını ve geçim sıkıntısı çeken insanları hedeflemekte. Zaten üç kuruş parayla geçim sıkıntısı çeken emekçilerin ceplerindeki paralara da göz diken bu yağmacı patronlar, çeşitli vesilelerle emekçileri ağlarına düşürüyor.
Bu “saadet zinciri” hikâyesi nedir? Ne zamandan beri vardır, işlevi nedir? Kurbanlarını nasıl bulur? Biraz bundan bahsedeceğim. Bu zincir bir tane değil, sadece Türkiye’de 50’nin üzerinde çeşidi mevcut. Çeşitli şirketlerin kurmuş olduğu bu zincirler bir taraftan yeni müşteri bulurken bir taraftan kendi müşterisini de pazarlamacısı haline dönüştürmekte. Pazarlamacı kişi yani bu zincire yeni eleman kazandıran kişi, kattığı kişilere göre ve satılan ürüne göre komisyon alıyor. Bu zincire katılan her bir kişi kendi altına da iki kişi katmak zorunda, hatta o iki kişi de yeni kişiler katmak zorunda. Bu böyle uzayıp gidiyor.
Zincire katılan her yeni kişi 700 dolar civarında para yatırıyor. Katılanların birçoğuna yüksek fiyatlara hayali ürünler satılarak olay meşrulaştırılmaya çalışılıyor. Hemen hemen her gün düzenlenen toplantılarda profesyonelleşmiş kişiler tarafından insan beyni yıkama dersleri veriliyor. Bir insan nasıl kandırılır, nelere özen gösterilmeli vs. vs.
Yorucu ve uzun saatler boyunca yıllarca çalışarak bir şey yapamayacağını düşünen işçi, pusuya yatmış kapitalist soyguncuların eline düşüyor, sözde artık kendi işinin patronu olduğunu sanarak. Bu zincire katılan bir arkadaşın söylediği şeyler çok ilginçti: “Bu zincire girmemin çok faydası oldu, meselâ yeni şeyler öğreniyorum, getirdiğim insanlara ben de bir şeyler anlatıyorum, adam yerine konuluyorum!”
Dostlar, bu çürümüş sistem biz işçi emekçileri iliklerimize kadar sömürüyor. Gençliğimizi fabrika köşelerinde ya da kapılarında heba ediyor. Bize hiçbir gelecek sunmuyor. Son noktaya geldiğinde de koyun misali, bunun etinden, sütünden, yününden faydalanıyorum daha nesinden faydalanırımın hesabını yapıyor. Biz işçileri kendi ağına düşürerek bizleri kendi pazarlama elamanlarına dönüştürüp bizim gibi geçim sıkıntısı çeken arkadaşlarımızı bize kazıklatıyorlar. Biz işçileri aracı olarak kullanıp yakın arkadaşlarımızın cebindeki üç kuruşu da ellerinden çekip alıyorlar.
Şüphesiz bu işten para kazananlar da var, fakat burada esas parayı götüren insan sayısı bir avuçtur. Çok uzun senelerdir Türkiye’de faaliyet gösteren bu şirketler devasa büyürken biz işçilerin hayatında değişen bir şey yok. Zaten öyle herkes para kazansa, bu herkesin derdine derman olsa, kimse çalışmaz herkes bu zincirlere girer ve hayatını kurtarırdı.
Bu zincirler işçileri boş hayallere sevk etmenin bir aracı olduğu gibi aynı zamanda cebimizdeki son kuruşları çalmanın da bir aracıdır. Biz işçiler böyle çalışmadan para kazanan ve asalaklığı meslek haline dönüştüren soygunculara asla kanmamalıyız. Eğer ki insan gibi yaşamak istiyorsak arkadaşımızı kazıklamak ve bu şirketlere para aktarmak yerine, işyerlerimizde mücadeleyi yükselterek yaşam ve çalışma koşullarımızı düzeltmeye çalışmalıyız.
Kurtuluş patronların değirmenine su taşımakta değil, kurtuluş işçi sınıfının birliği ve mücadelesindedir. Yani kurtuluş bizim ellerimizde, bizim yüreğimizde, bizim şanlı kavgamızda saklıdır. Kurtuluş için arkadaşımızı satmak yerine omuz omuza verip yanımıza yenilerini de katıp, sürekli sınıf bilinciyle büyüyerek şanlı mücadelemizi selamlamalıyız.
Kahrolsun Patronların Yalancı Soygun Sistemi!
Kahrolsun Patronların Kokuşmuş Sistemi!
Yaşasın İşçilerin Uluslararası Mücadele Birliği!