
17 Mayısta, Türkiye Taşkömürü Kurumu Karadon Müessese Müdürlüğü maden ocağında meydana gelen grizu patlamasının ardından 30 işçi yerin 540 metre altında mahsur kaldı. Patlamanın yol açtığı göçük nedeniyle işçilere bir günü aşkın bir süredir ulaşılamıyor ve sağlık durumları bilinmiyor. Madendeki işçiler bir taşeron firmaya bağlı olarak çalışıyorlar. Patlamanın olduğu sırada ocağa inmeye çalışan 4 işçi, metan zehirlenmesine uğramış ve hastaneye kaldırılmıştı. O sırada kurumun bir yetkilisi televizyonlara bağlanarak, “herkese ulaştık, cansıkıcı bir durum yok, tüm işçilerle haberleşebiliyoruz” demiş ve kazanın vahametini gözlerden saklamaya çalışmıştı. Ancak birkaç saat sonra, yer altındaki 30 işçiye ulaşılamadığı haberleri gelmişti.
Bugün de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, bu tür kazalarda sıkça yapılan basmakalıp açıklamalardan birini yaptı: “Teknik düzeyde herhangi ihmal gözükmüyor. Çünkü en son ekim ayında burada çok kapsamlı denetim yapılmış. İş güvenliği konusundaki denetimlerde herhangi eksiklik görülmemiş. Bu açıdan bakıldığında burası kamu kurumu ve iş güvenliği konusunda profesyonelce çalışılan bir alandı. Bizim gördüğümüz bir şey yok şu anda. Ancak patlama sebebiyle bir ihmal, hata var mı onu göçüğü kaldırdıktan sonra göreceğiz.”
Kazanın grizudan kaynaklandığının kesinleşmesine rağmen yüzü kızarmadan “teknik ihmal gözükmüyor” diyen bakan, “ocak yeni faaliyete geçmiş, nasıl olup da Ekim ayındaki denetimlerden tam not almış” yolundaki soruları da geçiştiriyor ve oradaki taşeron firmanın yıllardır faaliyet gösteren deneyimli bir firma olduğunu söylüyor. Madenlerin tümünün çok sayıda sorunla yüz yüze olduğunu belirten ve bakanın tüm madenleri görmesi gerektiğini söyleyen işçi ve mühendislere ise şunu diyor: “Bu acımız varken başka sorunları konuşmaya gerek yok. Şimdi en azından bu arkadaşlarımızı kurtardıktan sonra bu meseleleri konuşmalıyız. Şu anda sorumlu, sorunlu aramıyoruz. Tek yapmayı düşündüğümüz ve odaklandığımız konu işçilerimizi oradan çıkartmak ve ailelerini rahatlatmaktır. Diğer sorunları konuşacağımız çok vaktimiz olacak.” Evet, bakanın vakti çok. Nasıl olsa birkaç ayda bir yerin altında paramparça olan onlarca işçi onun çocuğu, kardeşi, babası, yakını değil!Karadon madenindeki teknik yetersizlikler, ihmaller ve işçilerin nasıl koşullarda çalıştırıldıkları elbette kısa bir süre sonra ortaya çıkacak. Ancak patronlar da onların sözcüleri de bu olayın burjuva medyada bir iki günlük gündem dışında bir yer işgal etmeyeceğini geçmiş deneyimlerinden çok iyi biliyorlar. Biliyorlar ki, işçilerden ve sendikalardan örgütlü bir tepki yükseltilmediği takdirde, tıpkı kısa bir süre önce Bursa’da birkaç yüz liralık harcamadan kaçınan ocak sahibinin katledilmelerine yol açtığı 19 işçi gibi, bu patlamada yaralanan ya da yaşamını yitiren işçiler de gündemden çıkıp gidecek. İşte bu aymaz açıklamaları kolaylıkla yapabilmeleri bu yüzdendir.
Evet onlar medyanın ve geniş yığınların gündeminden çıkıp gidebilirler. Ama acıları ailelerinin yüreklerini dağlamayı bir ömür boyu sürdürecek. Bilelim ki, devletin ve patronların “iş kazası” deyip geçiştirdikleri şey, taammüden adam öldürmektir, yani aleni cinayettir. Ve bu cinayetlere dur demek için ayağa kalkılmayan her gün, onlarca işçinin canına mal olmaya devam edecektir. Bugün o 30 işçinin ve ailelerinin yaşadığı acıları yaşamak ve yaşatmak istemeyen her işçi, iş cinayetlerine dur demek için mücadele eden bilinçli işçilerin sesine ses katmalıdır. Ancak o zaman bu acıları durdurabilir ve bunları bize yaşatanlardan hesap sorabiliriz.