Temmuz ayında asgari ücrete yapılacak “zammın” ikinci taksiti verilmeye başlandı. Asgari Ücret Tespit Komisyonu, yılın birinci 6 ayında yüzde 5,2, ikinci 6 ayında yüzde 4,3 zam yapılmasına karar vermişti. Böylece 16 yaşından büyük bir işçinin ücreti 599,58 lira oldu. Verdikleri komik zammı da bir kerede vermiyorlar. İki parça halinde veriyorlar, iki kez sevinelim diye! Ancak asgari ücretle geçinmeye çalışan ya da ücretleri asgari ücrete oranla artan milyonlarca işçi bu ücrete ve yapılan zamma sevinemiyor. Türk-İş tarafından açıklanan Haziran ayı açlık ve yoksulluk sınırına göre, dört kişilik bir aile geçindiren bir işçinin açlık sınırı 817 lira. Bu sadece karın doyurmakla ilgili açlık sınırı. Asgari ücreti esas alırsak 218 lira açık var. Bu açlık sınırı için gereken minimum para miktarı. İnsanlar sadece yemek yemiyorlar. Barınma, ulaşım, sağlık, eğitim, iletişim gibi ihtiyaçları var. Bunları da asgari olarak giderebilmek için yine dört kişilik bir aile için 2264 liraya ihtiyaç var. Etti mi size 1665 lira açık. Sadece yoksul olmamak için 1665 lira açığımız varken, milyonlarca işçi bu açığın üçte birine çalıştırılıyor.
Sermaye düzeni, biz işçiler için asgari, yani ölmeden yaşayabilmemiz için bir ücret belirliyor. Soframızdaki ekmeğin boyunu belirleyen şey de adına “asgari” denen bu ücret oluyor. İşte bu yüzden asgari ücret biz işçiler için önemli bir mücadele maddesini oluşturuyor.
Asgari Ücreti Kimler Belirliyor?
Sermaye düzenindeki tüm yasa ve kurallar gibi asgari ücret de sermaye sahipleri, yani patronlar sınıfı tarafından belirleniyor. Ancak işçilerin verdiği mücadele sonucunda bazı hakları patronlar sınıfı yasalara geçirmek zorunda kalıyorlar. İşçiler bu haklarına sahip çıkarlarsa bu haklar büyüyor, örgütsüz kalıp sahip çıkmazlarsa da bu haklar günden güne eriyor. Asgari ücretin yükselip ya da düşmesi de işte buna bağlıdır. Asgari ücreti kâğıt üzerinde bir komisyon belirliyor. Bu komisyonun en az iki yılda bir toplanma zorunluluğu var. Komisyonda görüntüde üç kesim var. Biri işçi sınıfını temsil eden ve üye sayısı en fazla olan sendikadan gelen 5 temsilci; ikincisi patronların örgütü TİSK’ten gelen 5 temsilci; üçüncüsü ise devlet. Devlet adına katılanlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Türkiye İstatistik Enstitüsü, Devlet Planlama Teşkilatı ve Hazine. İşte daha baştan bu komisyonun adaletsizliği ortaya çıkıyor. Çünkü biliyoruz ki sermaye düzeninin hükümetleri ve yöneticileri sermayenin yani patronların hizmetindedirler ve işçiden yana uygulamalarda bulunmazlar. İşçi sınıfını temsil eden Türk-İş’e bakalım. İşçi sınıfı mücadelesinin önünde bir set gibi duran sendika bürokrasisinin kalesi konumundaki Türk-İş’in de işçilerin kontrolünde bir örgüt olmadığını görürüz. İşte asgari ücretin bir işçiye neden yetmediği sorusunun cevabı tam da burada... Çünkü asgari ücret işçiler tarafından belirlenmiyor. İşçilerin bu konuda gerçekte söz hakkı yok.
Söz Sahibi Olmalıyız!
Bizim yaşamlarımız için bu kadar hayati bir konuda dahi söz hakkımızın olmaması kabul edilemez bir durum. Asgari ücreti bize reva görenlere artık yeter dememiz gerekiyor. Yoksulluğa, sağlıksız beslenmeye maruz bırakılan bizler için ve gelecekleri belirsizleştirilen çocuklarımız için örgütlülüğümüzü güçlendirmeliyiz. Örgütlülüğümüz güçlendiği ölçüde asgari ücretin yükseleceğini hep birlikte göreceğiz. Asgari ücretle ilgili işçilerden yana değişikliklerin yapılması gerekiyor. Asgari ücretin sadece işçiyi değil tüm ailesini kapsayacak düzeyde belirlenmesi gerekiyor. Asgari ücretin vergiden muaf tutulması ve insanca yaşama uygun bir düzeye çekilmesi gerekiyor.
Evet, belki tekrar olacak ama bir kez daha vurgulamak gerekiyor, insanca yaşayabileceğimiz bir ücret istiyorsak bunu bizler belirlemeliyiz. Soframızda sağlıklı yemekler istiyorsak, kira ve faturalar altında ezilmek istemiyorsak, hastane kapılarında ölmek istemiyorsak, çocuklarımızın sağlıklı yaşaması ve iyi okullarda okumasını istiyorsak, gidemediğimiz tiyatroya, sinemaya, konsere ve diğer etkinliklere gitmek istiyorsak, tatile çıkabilmek istiyorsak birleşmeli ve örgütlü mücadeleye katılmalıyız.