Ülkemizin o kadar saf ve doğal bir güzelliği var ki, nedense biz o güzelliklerden mahrumuz. Aslında kim ne derse desin mahrum olmuyoruz, mahrum ediliyoruz. Çünkü neden diye soracak olursanız, örnek vererek başlamak istiyorum sözüme. Toplumumuzun en küçük ailesini düşünürsek (çekirdek aile), anne, baba, çocuk gibi toplam aile bireyleri 3 ya da 4 kişiden oluşur. Evi geçindirmek zorunda olan birey ise, bu dönemde genelde asgari ücrete çalışmakta. Bu ücrete bir aile geçinir mi? Asgari ücret 527 TL, asgari geçim indirimi ile 577 TL. Bunun 300 lirası kira, 200 lirası mutfak masrafı ve faturalar desek, işçi kalan 27 lirayı çocuğunun okul masraflarına mı ayırsın, kendine mi, yoksa eşinin giderlerine mi?
İşte insan buradan baktı mı mağdur mu kalıyoruz, mağdur mu ediliyoruz daha iyi anlıyor. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar hesaplayan devlet, asgari ücretin ne kadar olması gerektiğini hesaplayamamakta, ya da işine böyle geliyor. Biz işçilerin bu güzel ülkenin güzelliklerinden faydalanamayışımız neden? Biz işçiler vergilerimizi aksatmadan öderken (ya da bize sormadan maaş ve faturalarımızdan kesilirken), analar oğullarını “vatan hizmeti” için askere yollarken, gözü yaşlı “şehit” haberi alırken, biz o kadar sıkıntıya katlanırken, devlet bizim için ne yapıyor? Her gün “zam zam zam” demekle yetiniyorlar, başka da bir şey yaptıkları yok.
Devlet adamı dediklerimiz kendi kasalarını ve gelecek seçimlerden başka bir şey düşünmüyor. Biz işçiler için, kurtuluş birlik olmak, gelecek kuşağı aydınlatmaktır.