Metal sektöründe faaliyet gösteren Helwan fabrikasında, Temmuz ayı sonunda nitrojen tüpünün patlaması sonucunda bir işçi yaşamını yitirmiş, altı işçi yaralanmıştı. Bu iş cinayetinin ardından fabrikada çalışan işçiler üretimi durdurarak bu durumu protesto etmişlerdi. Fabrika müdürü ise yapacak bir şey olmadığını söylemekle kalmayıp sekiz işçiyi mahkemeye vererek tutuklatmıştı.
Tutuklu yargılanan sekiz işçinin askeri mahkemede görülen davasının ilk oturumu 22 Ağustosta görülürken, fabrikadaki devlet güdümlü sendika sessizliğe gömülmüş vaziyette.
Helwan, bir zamanlar uçak motorları ve çeşitli makine parçaları üreten, orduya ait bir fabrikaydı. Ancak Mısır’da 1970’lerde silah sanayii büyük ölçüde özel sektöre devredildi. Helwan da özel sektörün eline geçti ve bugün çok daha geniş bir üretim alanına (çelik mutfak eşyalarından çeşitli makinelere) sahip. Bunun yanı sıra, yönetiminde generallerin de yer aldığı fabrika orduya da üretim yapıyor ve arazisi orduya ait. İşte bu bahaneyle, işçiler, sivil iş kanununa tâbi oldukları halde sivil mahkemede değil askeri mahkemede yargılanıyorlar. Bu durumun, “askeri rejimi devirmeyi planlamak”la suçlanan iki sivil işçinin askeri mahkemede yargılanarak idama mahkûm edildiği 1952 yılından bu yana ilk kez görüldüğü belirtiliyor.
Mahkemede işçilere yöneltilen suçlamalar şunlar: Üretimi durdurarak fabrikayı zarara uğratmak, fabrika müdürüne saldırmak ve rejim muhalifi Müslüman Kardeşler örgütünün internet sitesine girmek! Türkiye’de patronlar hakkını arayan işçiyi nasıl teröristlikle, bölücülükle suçluyorlarsa, belli ki Mısır’da da egemenler işçileri “terörist” olmakla suçlarken “Müslüman Kardeşler” öcüsünü kullanıyorlar!
İşçilerin protestolarının ardından, Askeri Üretim Bakanı, tepkileri yatıştırmak için, fabrika müdürünün görevden alınacağını ve ölen işçinin ailesine tazminat ödeneceğini söylemişti. Üstelik geçici işçilerin kadroya alınacağı ve yevmiyeli işçilerle geçici sözleşme imzalanacağı sözü de verilmişti. Dolayısıyla askeri mahkemede yargılanmak işçilerin hiç beklemedikleri bir durumdu. Bu dava Hüsnü Mübarek diktatörlüğünün işçi hareketine yönelik tepkisinin çok daha sertleşeceğinin sinyali olarak görülüyor.