Ben BRİLLANT fabrikasından atılmış bir işçiyim. Bir taraftan BRİLLANT patronunun haksız uygulamalarını protesto etmemiz, bir taraftan işçi arkadaşlarla sorunlarımızı ve çözümlerimizi paylaşmamız biz işçilere çok şey katıyor. Biz işçiler aslında mücadele ettikçe çok şey öğreniyoruz, işten atıldığım süreçte bunu daha iyi kavradım. Bugüne kadar işçi arkadaşlar atıldıkları zaman sessiz sedasız çekip gidiyordu, ayrıca kimileri tazminatlarını bile almıyordu ve ben de hep bu işçilere kızıyordum. Fakat işçinin tek başına ve bilinçsiz olması, patrona karşı yapabileceklerini de sınırlıyor. Bir işçi örgütlenip mücadele etmedikçe, tek kaldığı sürece yenilmeye mahkûmdur. İnsanın içinde haksızlıklara karşı durma isteği ne kadar çok olursa olsun, eğer ki tek başına ve sınıf bilinci yoksa hiçbir şey yapamaz. Ben de zamanında UİD-DER’le tanışmamış olsaydım, bu haksızlıklar karşısında çaresiz kalacaktım.
İşçi düşmanı BRİLLANT patronu, bizden sürekli daha fazla iş çıkarmamızı ister. Pazar günleri işe gelmeyince tehdit ediliriz, neden her gün yemekte patates çıkıyor desek “beğenmiyorsan yeme” derler, izin ya da zamanında maaş istesek bize düşman gözüyle bakarlar. İş kazası geçiren arkadaşlarımızı, çok ağır olmazsa hastaneye götürmezler, götürseler de özele götürürler ki rapor tutulmasın. Yazın sıcaktan yanarak, kışın soğuktan donarak çalışırız. BRİLLANT patronu yeni fabrikalar kurarken biz işçiler havamızı alırız. Yıllarını fabrikaya vermiş işçi ağabeylerimiz veya ablalarımız, en ufak bir açıkları yakalandığı zaman tonlarca azar işitir, genç işçi kardeşlerimiz ömürlerinin baharını fabrikanın kötü koşullarında geçirmek zorunda kalırlar, sonra da haksız yere işten atılırlar. Ancak tüm bu haksızlıklara ve sömürüye rağmen gıkımızı çıkarmadan çalışmaya devam ediyoruz. BRİLLANT patronları ve yöneticileri, ellerini hiçbir işe sürmeden işçilerin sırtından beslenip bir de işçileri aşağılıyorlar. Onlar bizlerden ömrümüzü çalıyorlar suçlu olmuyorlar, biz işçiler ise biraz hakkımızı istesek suçlu oluyoruz ve kapının önüne atılıyoruz.Peki neden? BRİLLANT patronu bu cesareti nereden alıyor?
Şüphesiz BRİLLANT yönetiminin suçu saymakla bitmez, ama biz işçilerin de eksikleri var. Çünkü biz işçiler kendimize zaman ayırmıyoruz. Kahvede okey oynamaya, top oynamaya, maç izlemeye, boş boş yatmaya ya da zorunlu fazla mesailere zaman ayırdığımız kadar hakkımızı aramaya, birlik olmaya, mücadele etmeye zaman ayırsak her şey çok farklı olur. Bu kadar kötü koşullarda çalışmayız, zorunlu fazla mesailer dayatamazlar. Bugün biz işçilerin dağınıklığını fırsat bilen patronlar ve onların yardakçıları biz işçilere acımasızca saldırıyorlar. Tüm sosyal haklarımıza göz dikiyorlar. Biz işçiler mücadeleden uzak olduğumuz için de ezilmeye devam ediyoruz.
Evet arkadaşlar, ne zaman haklarımızı bilip geliştirmek için mücadeleye zaman ayırırsak, o zaman durum değişecek. Gerçek suçluların BRİLLANT patronu ve yönetimi olduğu ortaya çıkacak. Geleceğimizi elimizden alanlara gereken dersi verebileceğiz.
Kurtuluş yok tek başına ya hep beraber ya hiçbirimiz!