has-1.JPG [1]
Güvenlik görevlileri o esnada insanlara “memnuniyet anketi” dağıttılar. Sinirler iyice gerildi. Sıra numarası bile alamamışken doktor muayenesinden memnun kalıp kalmadığımız soruluyordu. Tüm sorulara olumsuz yanıt verildi. Biz anket doldurmaya dalmışken kuyruğun önlerindeki hastaların öfkeli sesleri yükseldi. Meğer bizi hizaya sokma gerekçesiyle sıranın başında duran güvenlik görevlisi kuyruğu hiçe sayarak eşini dostunu öne alıyormuş. Duruma müdahale ettiğimizde, yapığını inkâr etmek şöyle dursun, “Ne var? Siz de olsanız aynısını yapardınız” diye zeytinyağı gibi üste çıktı.
Saatler sonra sıra numarası alabildim ve doktorun yanına gittim. Doktor derdimi güzelce dinledi. Nihayet beni dinleyen bir doktor bulmanın sevinciyle meslek hastalığım olduğunu ve ağrılarımdan dolayı fizik tedavi istediğimi söyledim. “Biz doktorlar bu hastalığı hiç sevmeyiz” diyerek bana hiçbir şey yapamayacağını söyledi. 1 ayı aşkın süredir raporlu olduğumu duyduğundaysa, “Senin doktorun ben olsam bir gün bile rapor vermezdim” dedi. Hastalığımın iyileşmesi çok zormuş ancak ağrı yapmak dışında da bir sakıncası yokmuş. Gidip fabrikada çalışmamla evde yaptığım gündelik işler arasında fark yokmuş. İkisi de iyileşmemi engellermiş. Ama gündelik işlerimi mutlaka yapacağıma göre gidip çalışmam daha doğru olurmuş. En fazla acı çekermişim. Kendisinin de ağrıları oluyormuş ancak önemli olan işgücü kaybını engellemekmiş. Tamam, hastayı da düşünecekmişiz ama devletin ve işletmenin de zarar etmesini engellemeliymişiz. En temel amaç, doktorların en temel görevi işgücü kaybını engellemek değil miymiş? “Sen ağrıları boş ver, git çalış” dediğinde ağzımdan sadece “bu zalimlik” sözleri döküldü. Bende de sistem çökmüştü artık. Kavga etmek istiyordum ama ağzımı açamıyordum. Aklımda sadece İşçi Dayanışması’nın 11. sayfasındaki “Patronların Ar Damarı Yoktur” yazısı vardı. Doktorun suratına fırlatmak istiyordum bülteni. Ama ne elimi kaldırabildim ne de ağzımı açabildim. Ne hale geldiğimizi düşünüyor, isyan ediyor ama heykel gibi durmaktan başka bir şey yapamıyordum.
Saatler sonra kendime geldim. Bülten dağıtımına yetiştim. İşçi kardeşlerimizle sohbet ettik, dertlerini dinledik. Telefon alışverişi yaptık ve derneğimize davet ettik. Bunu yaparken de, sizinle yaşadıklarımı paylaşırken de, bir yandan düşünüyorum, bu sömürü sistemi ne zaman çökecek diye…
En kısa zamanda aynı hastaneye tekrar gideceğim. Hem bültenimizin 11. sayısını hem de bu mektubu götüreceğim o doktora.