17 Ekim günü Hasan Ali Yücel Kültür Merkezi’nde UİD-DER İşçi Tiyatrosunun hazırladığı oyunları izlemek için, Gebze’den çalıştığım fabrikadaki birçok kadın arkadaşla yola çıktık. Ben tiyatroyu hazırlayan arkadaşlarımın bu oyunları sahneye koymak için ne kadar büyük emekler verdiğini çok iyi biliyorum. Oyunu oynayan arkadaşlarımızın çoğu fabrikalarda çalışan işçilerden oluşuyor. Bu da oyunun arkasında ne denli büyük bir gayretin var olduğunu bizlere anlatmış oluyor. Kimi 12 saat çalıştıktan sonra iş çıkışı, kimi gece vardiyasından çıkarak oyunun provalarına koşturdu. Ben de çalıştığım fabrikadaki işçi arkadaşlarımı tiyatroya davet ettim. İlk başta inanamadılar, “Nasıl yani işçiler mi tiyatro yapıyor? Yani onlar da mı bizim gibi fabrikalarda çalışıyorlar” gibi sorular sordular.
Nihayet tiyatronun oynanacağı gün gelip çattı. Fabrikadaki arkadaşlarımla birlikte salondaki yerlerimizi aldık ve oyunu izlemeye başladık. Bazı oyunlarda güldük, bazılarında içimiz burkuldu, gözlerimiz doldu. Tiyatrodan sonra arkadaşlarım oyunu çok beğendiklerini ve bundan sonra da mutlaka böylesi etkinliklere gelmek istediklerini üstüne basa basa tekrarladılar. Çünkü bu oyunlar biz işçileri ve bizim karşılaştığımız zorlukları, işsizliği, yokluğu, iş kazalarını anlatıyordu. Kısacası “işçiden işçiye işçinin diliyle”. Hepsinin üzerinde hâlâ bir şaşkınlık vardı. İşçiler tiyatro yapıyordu ve onlar ilk kez böyle bir şeyle karşılaşmışlardı. Arkadaşlarımın bu hali aslında yıllarca bize söylenen “bu işçilerden bir şey olmaz, bunlar bir şey yapamaz” söylemlerinin bir dışa vurumuydu. Biz UİD-DER’li işçiler olarak tam tersine işçilerin bir araya geldiğinde ve inandığında neler yapabileceğini göstermiştik onlara.