Biz işçilerin en büyük sorunudur işsiz kalmak, çünkü çalışarak sürdürürüz hayatımızı. Peki, hiç düşündünüz mü etrafımızda binlerce işyeri var ve çoğu 12 saatten fazla çalışıyor. İşsiz olan işçi günlerce, aylarca iş arıyor. Çalışan ise yaptığı işin bir parçası olup robot gibi çalışıyor.
12 saat çalışan işçi kardeşlerim çalışmayı çok sevdiğiniz için mi 12 saat çalışıyorsunuz? Ya da haftalarca, aylarca iş arayanlar yapılacak iş olmadığı için mi iş bulamıyorsunuz? Bugün yaşamış olduğumuz bir kriz var ve patronlar işsizliğin bahanesini krize yüklüyorlar. Evet, krizle birlikte işsizlik daha da arttı. Peki ya bundan önce işsiz yok muydu? Dönüp kapitalizmin tarihine baktığımızda işsizlik hep var olmuş. Peki, kim bunun sorumlusu? Çalışmadan biz işçilerin emeğini sömürerek yaşayanlar kimlerse onlar, tabii ki patronlar.
İşsizlik patronların işine geliyor. Bunun birçok sebebi var. En önemli sebeplerinden biri, biz işçileri parçalara ayırması. İşçi sınıfı olarak çalışan ve çalışmayan işçiler olarak ikiye ayrılırız. Birbirimize düşman gösteriliriz, işsiz işçi iş bulmak umudu ile kapı kapı dolanır, iş bulamazsa suçu çok çalışan işçide bulur. 12 saat çalışan bir işçinin zaten düşünmeye, gezmeye, insanlarla ortak bir şeyler yapmaya vakti olmaz. Yani iyice yalnızlaşır. Yaptığı tek şey uyumak ve işe gitmek olur. Bu arada 12 saat sadece işyerinde geçen zaman, bunun bir de yolu var. Patronlar işsizliği bizlerin sırtında kırbaç olarak kullanıyor. “Bak kapıda her gün çalışmak için gelen onlarca işçi var, dediklerimi yapmazsan, boyun eğmezsen, kapı orada, buyur, istediğin zaman gidebilirsin” dediklerinde çaresiz susup çalışmayı tercih ediyoruz. Aldığımız ücret ancak ev kirasına yettiği için çoğumuz ya ek iş yapıyoruz ya da fazla mesailere kalarak evimizi geçindirmeye çalışıyoruz. Dönüp dolaşıp gerçeklikle yüzleştiğimizde sorunun bizimle ilgili kısmı şu: Ne kadar örgütlüyüz? Örgütlü olduğumuz oranda çalışma saatlerimiz insani düzeye iner, örgütlü olduğumuz oranda işsizlik belâsına karşı durabiliriz.