Ben Hacettepe Hastanesinde on yıldır taşeron şirkette çalışıyorum. Geçen gün bir arkadaşım okuduğu kitaptan bir hikâye anlattı. Ormanın en güçlüleri, kaplan ve aslan, canları sıkılmış ve ne yapalım diye düşünürlerken akıllarına tavşanı çağırmak gelmiş. Tavşanı çağırıp sudan bahanelerle döverek eğleniyorlarmış. Tavşanı neden şapkan yok diyerek dövmüşler ve canlarının sıkıntısı geçmiş. Ertesi gün canları yine sıkılınca yine tavşanı çağırmışlar ve şapkasının yokluğunu bahane ederek bir güzel dövmüşler. Canları yine sıkıldığında bu kez başka bir bahane akıllarına gelmiş. Tavşanı sigara aldırmak için çağırmışlar ve filtreli alırsa niye filtresiz almadın diye, filtresiz alırsa neden filtreli almadın diye döveceklermiş. Ama tavşana sigara almasını söylediklerinde tavşan filtreli mi filtresiz mi diye sormuş. Ne yapacağını bilemeyen kaplan ve aslan tavşanı yine şapkası yok diye dövmüşler.
Bizim hikâyemiz de tavşanın hikâyesine benziyor. Geçen gün işimi yaparken bir şef geldi ve bana ne zaman hastane kadrosuna geçeceğimizi sordu. Ben de bunun için uğraştığımızı söyleyince sendika işleri ile fazla uğraştığımı, öne çıktığımı söyledi. Bense birilerinin öncü olması gerektiğini söyledim. Tutanak sayımın fazla olduğunu, bundan dolayı işten atılabileceğimi söyledi. Onların eski tutanak olduğunu, artık geçerli olmadığını söyledim. O da isterse hemen şimdi iş ayakkabısı giymediğim için bir tutanak yazabileceğini söyledi. Ben de sinirlenerek ayakkabımın yırtıldığını, kendilerine bildirdiğimi, ama hâlâ ayakkabı vermediklerini söyledim. Başka bir tutanak bahanesi olarak sakalım olduğunu söyleyince ben de kendisinin de sakalının olduğunu söyledim.
İşte bizim yaşadıklarımızın da tavşanın yaşadıkları gibi insanın mantığını zorlayan olaylar. Tavşanın sonunun ne olduğunu bilmiyorum ama eğer bizler örgütlü mücadele vermezsek, şamar oğlanına döner, gelenden gidenden dayak yeriz. Ama güçlenip de örgütlülüğümüz ile onların karşısına çıkabilirsek eğer, tek fiskemizle onları yerle bir ederiz.
Örgütlü İşçileri Hiçbir Kuvvet Yenemez!