Güven, aynı ekmek gibi, su gibi, hayatımızın olmazsa olmazlarımızdandır. Çünkü insan her daim yanında güvenebileceği insanlar olmasını ister. Şüphesiz güven denilen şey kendiliğinden oluşmaz, bunun için çaba harcamak ve zaman ayırmak gerekir.
Patronlar biz işçilere babamıza bile güvenmemeyi öğütlerken, bu söylem hayatın acı gerçeğine tosluyor. Güven olmadan hiçbir şey olmuyor. Meselâ ağır hasta olan birinin ameliyat olacaksa öncelikle doktoruna güvenmesi gerekir, ya da yolculuğa çıkıyorsak ve direksiyon bizde değilse şoföre güvenmek zorundayız, uçağa binince pilota güvenmek zorundayız. Yani tanımadığımız insanlara bile güven duymak zorundayız, aksi halde hiçbir şey yapamaz oluruz.
Peki biz işçiler için güven neden önemli ve neyi ifade ediyor? Bir kere biz işçiler yanımızdaki arkadaşlarımıza güveniriz, çünkü onlarla aynı ortamı paylaşır, aynı yemeği yer, aynı sıkıntılara göğüs gereriz. Ben büyük bir fabrikada çalışan bir fabrika işçisiyim. Çıraklık yıllarımı bir kenara bırakırsak, patronlara asla güvenmemeyi öğretti hayat bana. İşçi arkadaşlarım içinde ise yalakalar hariç diğer işçilere de derece derece güvenmişimdir hep. Kimi işçilerle öyle bir ilişki kurmuşumdur ki, bu ilişki yıllarca sürmüştür. Ben genelde yeni tanıdığım bir insanı herkes gibi bir elekten geçiririm ve güvenilip güvenilmeyeceğine karar veririm. Diğer işçiler de böyle yapıyor diye düşünüyorum, bunu bilinçli yapmasa da önsezileri işçilere güven ya da güvenmeme duygusunu veriyor. Meselâ en basitinden sıralayalım, işçiler kime güvenmez?
- Hırsızlara
- Yalancılara
- Söz verdiği halde sözünü tutmayanlara
- Zor anında yanında olmayanlara
- Başkasının arkasından dedikodu yapanlara
- Çok konuşup çok kaytaranlara
Bu sonuncusu bugün o kadar yaygın bir hastalıktır ki, kişi tonla laf eder ama işe geldiği zaman kaytarır. Bol keseden atıp hiçbir iş yapmayan insana işçiler güvenmez. Peki güven nasıl olur ve kimlere güvenilir?
Çalıştığımız işyerlerinde dikkatli bakarsak eğer, işçiler esas olarak her önüne gelene güvenmezler. Güvendikleri insanlar ise işine sadık olduğu kadar arkadaşlık ilişkilerine de sadık olan kişilerdir. Çünkü bir işçi içtenlikte karşısındaki arkadaşına karşı dürüstse onun başına bir iş gelsin istemez, yükünü onun sırtına yıkmak yerine onun yükünü de paylaşmak ister, onun zor duruma düşmesini istemez, düştüğü zaman da yanında yer alır. İşte o zaman güven dediğimiz şey hayatta yerini bulmaya başlar.
Biz işçiler birlik olmadığımız ve mücadele etmediğimiz sürece sırtımızdaki yük daha da artacaktır. Ama şu da bir gerçek ki o birlik dediğimiz şey de güven olmadan olmuyor ne yazık ki. Güveni edinebilmek, işçiler arasında kardeşleşmeyi sağlayabilmek mücadeleci işçiler için olmazsa olmazdır. Ondan dolayı her mücadeleci işçi bu haksız sömürü koşullarına son vermek için mücadelesine sahip çıktığı kadar işçiler arasındaki güven zincirini de bıkmadan usanmadan örmelidir.