Patronlar kapitalist sistemin devamını sağlayabilmek için her yolu kullanıyorlar. En önemlisi de işçilerin bilinçlerini bulandırarak bir araya gelmesini engelliyorlar. Her gün işsizler ordusuna birilerini daha katarak sermayelerini daha da büyütmenin hesabını yapıyorlar. Yeni yıla girerken işten atılanların sayısının yine artmaya başladığını görüyoruz.
Patronlar işçileri çeşitli nedenlerle işten atarken, çalışanların bu durumu çoğunlukla kabullendiğini görmekteyiz. Patron, iyi bir ajitasyon çekiyor ve işçi genellikle ikna oluyor. İş daralması, siparişlerin azalması, ekonomik kriz vs. diyerek, ödemesi gereken kıdem, ihbar tazminatlarını da ödemeden işçiyi işsizler ordusunun içine itiyorlar. Bu sürece gelirken işçi psikolojik olarak da hazırlanıyor. Aylık ücretler zamanında ödenmiyor, fazla mesailer durduruluyor, çalışma süresi içinde üretimi belirli ölçülerde düşürerek işçinin “iş yok” şeklinde düşünmesi sağlanıyor, ücretsiz izinler başlatılıyor, iflas gösteriliyor vs… Biz işçiler yasal olan haklarımızı dahi bilmediğimiz için işverenlerin her dediklerini kabul ediyoruz. Oysa iş kanununa göre bir işçinin işten çıkarılması için gerçekten bir neden olmalı, işten çıkarılan işçiye işveren tarafından kıdem ve ihbar tazminatı ödenmeli vs.
UİD-DER Sefaköy Temsilciliği olarak “Herkese İş Güvencesi, İşten Atmalar Yasaklansın!” adlı seminerimizin davetiyelerini fabrikaların yoğun olduğu Esenyurt/Kıraç bölgesindeki işçi arkadaşlara ulaştırmaya çalıştık. Çalışmakta olan, yeni işten çıkarılan, uzun süredir iş aramasına rağmen iş bulamayan çok sayıda işçiyle karşılaştık. Birçok işçi arkadaşla sohbet etme imkânımız oldu. İlginç diyaloglar yaşandı.
Gıda sektöründe sendikalı olarak çalışan bir işçi arkadaş şunları söyledi: “Gerçekten böyle seminerler olmalı. Dokuz yıldır aynı işyerinde çalışıyorum. İşten çıkarılma bizde pek yaşanmıyor. Fakat bizimle birlikte çalışan taşeron işçiler var. Bunlar farklı firmanın işçisi gözüküyor ve sendikalı değiller. Onlarda sık sık yaşanıyor. Bizde sendika devreye mutlaka giriyor ve en azından işçinin alması gereken soysal haklar işveren tarafından ödeniyor.”
Bir başka sendikalı işçi, “biz sendikalıyız, sendikalı olmayanlara anlatın” dedi. Ona sendikalı işyerlerinde yaşanan işten atılmaları örneklerle anlattığımızda dinlemeye başladı.
Bir kadın işçi, “Eşim de çalışıyor. Küçük çocuğum var, başkası bakıyor. İş koşulları birçok şeye engel oluyor. Çocuğumu bile göremiyorum. İşten atılırsam ekonomik olarak zor duruma düşerim. Haklarımızı bilmemiz gerek. Bilsek bile tek başımıza bir şey yapamayız ki” dedi.
Davetiyeyi para ile sattığımızı düşünen bir işçi “size ayıracak zamanım yok, zaten param da yok” dediğinde para ile satmadığımızı ve yapacağımız seminerin içeriğini anlattığımızda gelmeye çalışacağını söyledi.
Genç bir işçi kardeşimiz “Abi beni bu işlere bulaştırmayın!” dedi. İşyeri koşullarını, çalışma saatlerini anlattığında “biz seni bir yere bulaştırmıyoruz fakat patron seni bayağı bulaştırmış” dediğimizde birlikte güldük.
İşsiz bir işçi, “Bu seminer çalışanlarla ilgili. Benim bir işim bile yok. Aylardır işsizim. Başvurmadığım fabrika kalmadı” diyen işsiz bir işçiye, onun da bu seminerden öğreneceği çok şey olduğunu anlattık.
İşsizliğin giderek arttığı böylesi bir dönemde biz işçiler var olan haklarımızı bilmeli, patronların yalanlarına kanmamalıyız. Yasalara göre az da olsa belirli haklarımız var. Haklarımıza sahip çıkmalı, daha fazlasını alabilmek için bilinçlenmeli ve örgütlü mücadele etmeliyiz.