İşçi kardeşler!
İstanbul ve Tekirdağ’da meydana gelen sel nedeniyle 30’un üzerinde insan yaşamını kaybetti. Ömrünün baharında olan gencecik yedi kadın işçi kardeşimiz, Pameks Tekstil patronu tarafından bindirildikleri “mal” taşıma aracında boğularak can verdi. Kendisi ıslanmak istemeyen patronun arabasını kurtarmaya gönderilen iki işçi kardeşimiz sulara kapıldı. İşe gitmek için yolda olan işçilerin imdat çığlıkları sel sularında boğuldu. İkitelli tır garajında, çocuklarına ekmek götürmek için neredeyse tüm yaşamlarını yollarda geçiren tır şoförü emekçi kardeşlerimiz sele kapılarak boğuldular ve onlarca insan ise canını zor kurtardı. Peki sorumlu kim?
Sınıf kardeşlerimizin canına kıydılar. Buna “doğal afet”, “doğal felâket” diyorlar. Doğru, yaşanan tam bir “felâket”tir, ama “doğal” değildir! Kardeşlerimizin ölmesine, emekçi mahallelerinin su baskınlarıyla tarumar olmasına neden olan yağan yağmur değildir. Esas sorumlu, gerekli önlemleri almayan, yağan yağmuru bir “felakete” dönüştüren bu kokuşmuş düzendir, düzenin yetkilileridir. Günler öncesinden yapılan uyarılara ve bir gün öncesinde Silivri ve Çatalca’da yaşanan sele rağmen Halkalı-İkitelli bölgesinde hemen hiçbir önlem alınmamıştır.
Düzenin bekçileri, yaşananlara “doğal afet” diyerek sorumluluktan kaçmaya çalışıyorlar. Başbakan Erdoğan, pervasızca çıkıp “derenin intikamı ağır olur” diyebiliyor; belediye başkanı, dere kenarlarında evleri olan emekçileri suçluyor, Vali “suç”u çok yağan yağmura yıkıyor. Düzenin sözcüleri tam bir utanmazlık ve pişkinlik örneği sergiliyorlar. Söyledikleri gibi, Ayamama deresinin etrafına ev kuranlar emekçiler değildir. Dere kenarında emekçi yerleşimi son derece azdır. O bölgede yaşayan ve o bölgede çalışan tüm işçi kardeşlerimiz, Ayamama deresinin neredeyse üzerine inşa edilmiş yapıların, büyük iş merkezleri, gazete binaları, tekstil fabrikaları, oteller vb. olduğunu bilirler. Üstelik Ayamama deresinin kenarını imara açan bizzat eski belediye başkanı, şimdinin Başbakanı Erdoğan’dır. Şimdinin AKP’li Büyükşehir Belediye Başkanı da aynı yoldan gitmiş ve dere kenarında devasa binalar yükselmeye devam etmiştir. Kendi adamlarına rant sağlamak amacıyla derenin girişine tır garajı yapılması için izin vermekten geri durmamışlardır. Şimdi kalkıp “derenin intikamı ağır olur” diyorlar. Evet, derenin intikamı ağır olmuştur. Dere yatağı patronlar tarafından talan edilip neredeyse ortadan kaldırılmış ve yağan yağmur intikamını almıştır. Ama ölenler patronlar değil, emekçilerdir. Şimdi sormak gerekmez mi, “doğal afet” bunun neresinde? Yağan yağmurun akış yolunu keserek onu bir “felâkete” dönüştüren patronlar sınıfı ve onların sözcüleri değil mi?
Tüm bunlar söz konusu değilmiş gibi, bir taraftan evlerini ve canlarını sel sularında kaybeden emekçiler sorumlu tutulurken, öte taraftan da düzenin foyasını örtmek ve dikkatleri başka noktalara çekmek için medya “yağmacılık yapılıyor” diye manşetler attı. Tüm toplumsal zenginliği işçi sınıfı üretirken, ona el koyan ve emekçileri sefalete mahkûm eden patronlar “yağmacı” arıyorlarsa aynaya baksınlar.
Kardeşler!
İşsizliğin, açlığın, yoksulluğun, savaşların ve ölümlerin sorumlusu bizleri iliklerimize kadar sömüren kapitalist düzendir. Patronların dini imanı kârdır. Daha fazla kâr elde edebilmek için dere kenarlarını yağmalamaktan, işçileri “mal” gibi taşımaktan geri durmazlar. Daha fazla kâr elde etmek için en temel önlemleri almayarak tersanelerde, maden ocaklarında ve fabrikalarda yaşanan iş kazalarına ve ölümlere neden olan patronların düzenidir. Kârları için doğaya müdahale edip dere yatağını değiştiren ve yağan yağmuru emekçiler için bir “felâkete” dönüştüren kapitalist sömürü düzenidir. Ve kardeşler, tüm bunlar oluyorsa, bilelim ki, bunların nedeni bizlerin örgütsüz olmasıdır. Eğer işçi sınıfı örgütlenip mücadele bayrağını yükseltseydi bu “felâketler” başımıza gelmezdi. O halde yapmamız gereken, örgütlenme yolunda yürümektir kardeşler! O yol bizi kurtuluşa götürecektir!