
Ben Tuzla Boya Vernik Sanayinde bulunan Sa-Ba Endüstriyel Ürünler fabrikasında çalışan bir işçiyim. Her işyerinde olduğu gibi bizim işyerimizde de sıkıntıların ardı arkası kesilmiyordu. Maaşlarımızı gününde alamıyorduk. Parça parça ödemeler yapılıyordu. Üç ayda bir ödenen yarım maaş ikramiye hakkımız vardı sözde, ama onu da hiçbir zaman üç ayda bir alamadık. 16 saatlik mesailere bırakılıyorduk ama bir gün kalmasak göze batıyorduk. Kısacası bütün işçilerin yaşadığı sorunlar bizim işyerimizde de yaşanıyordu. Artık sabrımızın sonuna gelmiştik ve buna dur dememiz gerektiğine karar verdik. Petrol-İş sendikasında örgütlenmek üzere çalışmalara başladık. Gerekli sayıya ulaşıp başvurumuzu yaptığımızda da işveren boş durmadı. Anayasal hakkımız olan sendikayı kabul etmeyeceğini saldırılarıyla göstermeye başladı. Yeni işe başlayan işçilerden sendikaya üye olmayacaklarına dair söz vermelerini istedi. Aksi takdirde işe alınmayacaklarını belirtti. Çalışma Bakanlığına başvurumuzun yapıldığı gün ise 5 işçi arkadaşımız "performans düşüklüğü" gerekçesiyle işten atıldı. Vardiya çıkışlarından önce yukarıya eğitim bahanesiyle çağırılan arkadaşlarımız işlerine son verildiğini öğrendiler. Vardiyadaki işçiler servislere binip gittikten sonra da fabrikadan gönderildiler.
Ertesi gün fabrikaya gittiğimizde arkadaşlarımızın işten atıldığını öğrendik. Üretim şefi yaptığı toplantıda arkadaşlarımızın performanslarının yeterli olmadığını ve çıkışların en yeni işçiden başlayıp eski işçilere doğru devam edeceğini söyledi. Ama bizler de biliyorduk ki arkadaşlarımız sendikaya üye oldukları için işten atıldılar. Sonrasında sendikada yaptığımız toplantıda işten atılan arkadaşlarımız işe geri alınana kadar iş bırakma eylemi yapılmasına karar verildi. Ertesi gün fabrika önüne gittiğimizde hiçbirimiz kart basmadık. İkinci vardiya olan arkadaşlarımız da sabah gelmişlerdi. Gece vardiyasından çıkan arkadaşlarımız da dışarıya çıktılar. Servislerden inen işçilerin içeriye girmeyerek kapı önünde toplanması işveren ve etrafındakilerde büyük bir panik yarattı. Koşuşturmalar başladı. Saatlik sevkıyatları olan fabrikada neredeyse üretim durmuştu. Gelen bilgilere göre taşeron şirket işçileri içeriye sokulacaktı. Biraz sonra fabrika önüne yığılan çevik kuvvet ekipleri de bu bilgiyi doğrular gibiydi. Polisler önümüzde etten duvar ördüler. Personel müdürü ve beyaz yakalı çalışanlar birden bizim tarafımıza doğru gelip yerlerde bulunan taşları toplamaya başladılar. Onları taşlamamızdan korkuyorlardı. Bu panikleri işçi arkadaşlarımız arasında gülüşmelere yol açtı. Onlarca çevik kuvvet arasında taşeron işçiler içeriye sokuldu. Fakat üretimi yapabilecek sayıda ve deneyimde değillerdi. Aradan biraz zaman geçtiğinde durumun ciddiyetini anlayan işveren işçilerle görüşmek istediğini bildirdi. Patron yanımıza gelerek “Arkadaşlar hepimiz için üzücü bir gün yaşıyoruz. Fabrika şu anda üretim yapamaz durumda. Büyük zarar görüyoruz. Bu yüzden sizlere son bir davet sunuyorum. Lütfen işinizin başına dönün çalışmaya başlayın” dedi. Bizim “peki atılan arkadaşlarımız ne olacak, onlar da iş başı yaparlarsa döneriz” cevabımıza da “ben son uyarımı yaptım, bundan sonra yasal işlem başlatacağım” diyerek meydan okudu. Ama bizler kararlılığımızdan hiçbir şey kaybetmedik. Aksine daha da kenetlendik. Yapılan ziyaretlerse gücümüze güç kattı, bizlere moral verdi. Direnişteki UPS, Konveyör, İleri Elektro Kimya, Mutlu Akü işçileri ve UİD-DER bizleri direnişimizin ilk gününde yalnız bırakmadı. Sa-Ba işçisi yalnız olmadığını gördü ve gücünün farkına vardı. Atılan arkadaşlarımızla birlikte sendikalı olarak işe girene kadar da mücadelemiz devam edecek.
Sendika hakkımız engellenemez!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiç birimiz!