Biz iki arkadaş, 1 aydır birlikte iş arıyoruz. Başımızdan geçen trajikomik olayları anlatmak istiyorum. Bazen öyle anlar oluyor ki, “hadi canım bu kadar da olmaz” diyesin geliyor. Fabrikalar bölgesine gidiyoruz. İş aramaya başlıyoruz. Fabrikaların kapısındaki güvenlikçilere soruyoruz: “Biz iş arıyoruz, işçi alımı var mı?” Güvenliğin “yok” anlamında kaşını kaldırması yetiyor. Bazı yerlerde sadece “yok” diyorlar, başka da bir cevap alamıyoruz. Bazı fabrikalar form doldurtuyor. Formda kilodan tutun da beden ölçüsü, boy, ayakkabı numarasına kadar pek çok şey soruluyor. Aklıma takılıyor, diyorum ki kendi kendime “hadi ya, ben mankenlik ajansına mı geldim acaba?”.
Başka fabrikaya gittik; burada da form doldurduk. “Fotoğraf var mı?” diye sordu sekreter. Biz de “fotoğraf mı!” diye sorduk. “Fotoğraf niye ki, gerekli mi?” diye sorduğumuzda saçma sapan bir cevap aldık. İşe alınma başladığında fotoğrafa bakıp işe alıyorlarmış. Gelin de gülmeyin. Biz de “siz tarif edersiniz” demekten başka cevap veremedik. Dışarı çıktık, kendi aramızda gülmeye, “nereye düştük” deyip dalga geçmeye başladık halimizle.
Bu arada uzun mesafeli yollar da yürüyoruz. Patika yollara girdiğimizde manzara değişiyor. Köpeklerle karşılaşıyoruz. Köpeği atlattıktan sonra yürü babam yürü. Kışın soğuğunda iş aramak ayrı bir sorun. Ellerimizi, ayaklarımızı hissetmediğimiz anlar da oluyor. Olumsuz durumlarla karşılaştığımızda sinirimiz bozuluyor ama ağlamak olmaz, gülüyoruz acı acı. İş ararken tek olmadığımızı da görüyoruz. Bir fabrikaya daha form doldurmaya gittik. İçeriye girdiğimizde yirmi kişi daha form dolduruyordu. İş ararken işsiz, çaresiz insanlara rastlıyoruz.
İnsanlar arasında bir laf var, bu laf gevezelikten başka bir şey değil: “İş var ama işçiler iş beğenmiyor!” Bu sözleri özellikle bizi yönetenler, tuzu kurular söylüyorlar. Biz iş arayan canlı örnekleriz. Bu lafı söyleyenlere haddini bildirmek gerek. İşsizlik almış başını gidiyor. 12 saat çalışan fabrikalar bile bu aralar işçi almıyor. Alsalar da anamızı ağlatıyorlar. İş var ama 12 saat. Bu da demek oluyor ki, hayattan, evinden, ailenden, çevrenden kopuk yaşayacaksın. İşçi bu insanlık dışı çalışma koşullarına razı gelmiyorsa iş beğenmeyen konumuna düşüyor. Kuru bir asgari ücret için uzun çalışma saatleri boyunca çalışıyoruz.
Patron temsilcilerinin kendi sınıf çıkarlarına göre oluşturdukları çalışma koşulları insanı yok ediyor; insanlıktan çıkartıyor. İşçiler olarak şunu düşünmek zorundayız: Patronlar egemenliklerini sürdürmek için sürekli işsiz ordusu yaratırlar, işsizleri yedekte tutarlar. Biz işçilerin patron diliyle değil işçi diliyle konuşmamız, kendi sınıf çıkarlarımızı düşünmemiz gerekir. Hiç düşünüyor muyuz, çalışma saatlerimiz niye bu kadar uzun? Çalışma saatlerimizin düşürülmesi için, işsiz kalmamamız için örgütlenmemiz gerek. Çalıştığımız fabrikada patrona güvenmememiz gerek. Yarın kimin ne olacağı belli olmaz. İşsiz kalırız, kalıyoruz da. Önemli olan biz işçilerin patron ağzıyla konuşmaması. Birlik olmanın yollarını aramak zorundayız. İşlisi ve işsiziyle birbirimize güvenmeliyiz. Şunu bilelim ki her şey ama her şey işçi sınıfının örgütlü mücadelesiyle kazanılacaktır.