Patronlar sınıfı saldırıda sınır tanımıyor. Son günlerde meclisten çıkarmak istedikleri yeni bir yasayla biz işçi-emekçilere yönelik saldırıları bir torbaya koyup toplu bir şekilde yasalaştırmanın peşindeler. Saldırı yasasına “Torba Yasa” denilmekte ve çeşitli sendikalar, partiler ve demokratik kitle örgütleri bu yasaya karşı çeşitli basın açıklamaları yaptılar.
Meclisten daha önceleri de çeşitli yasalar geçti. Biz işçi-emekçilerin haklarına yönelik saldırı niteliği taşıyan, hak mahrumiyeti anlamına gelen birçok yasa meclisten geçti ve biz işçi-emekçiler örgütsüzlüğümüz nedeniyle hiçbirini geri püskürtemedik. Çünkü işçi sınıfı olarak patronlar sınıfının karşısında örgütsüzdük.
Burjuva ideolojisi işçi-emekçileri o kadar kolay etkisi altına alıyor ki, patronların çıkarına olan yasaların bizlere saldırı anlamına geldiğinden habersiziz. Medya yoluyla biz işçilere bu yasa öyle bir anlatılıyor ki, öyle reklamı yapılıyor ki bilinçsizliğimiz ve örgütsüzlüğümüz nedeniyle kabul ediyor ve sahipleniyoruz. Ne zaman ki sonuçlarıyla karşılaşıyoruz o zaman da iş işten geçmiş oluyor. Sağlık alanında yapılan saldırıları hastaneye yolumuz düştüğünde fark etmişti birçok işçi kardeşimiz.
Patronlar sınıfının yeni saldırılarıyla ilgili çeşitli sektörlerden işçi arkadaşlarla sohbet ettiğimizde nelerle karşılaşmadık ki! Torba yasa dediğimizde, “belediyenin çöp torbaları ile ilgili uygulaması mı” diye soranlar oldu. Milyonlarca işçi-emekçiyi ilgilendiren bu yasadan neredeyse kimsenin haberi yok. Saldırının boyutunu bıraktık bir kenara, yasanın mecliste onaylandığından, böyle bir yasanın varlığından habersiz insanlar. Sendikalı olarak çalışan işçi arkadaşların bile böyle bir yasadan haberdar olmaması sendikaların üyelerini bile aydınlatmadığını gösteriyor.
İşçi-emekçilerin yoğun yaşadığı bir semtte işçilerle ve işçi çocuklarıyla torba yasa üzerine sohbet ettiğimizde, saldırının boyutlarını anlattığımızda ilk tepkileri; “televizyonda hiç bahsetmiyorlar” oluyor. Niye bahsetsinler ki! Sendikalı bir işçi arkadaş; “duydum yasayı fakat içeriğini tam olarak bilmiyorum. Bizim toplusözleşme dönemimiz var fakat görüşmeler tıkandı. Sanırım sendika buna kilitlendi. Yasayla ilgili henüz bir açıklama yapılmadı. Desene, bizi torbaya değil çuvala sokuyorlar” dedi.
Yine aynı semtte bir grup öğrenciyle sohbet ettik. Bu semtin çocuklarının büyük çoğunluğu ya endüstri meslek lisesine ya da teknik liseye gidiyorlar. Yeni yasayla beraber öğrencilerin staj dönemlerinde aldıkları ücretin düşeceğini anlattığımızda, bir kız öğrenci şunları söyledi: “Biz teknik liseye gidiyoruz. Meslek lisesine gidenler son sınıfta yıl boyunca staj yapıyorlar ve belirli bir ücret alıyorlar. Biz yaz döneminde 40 iş günü staj yapıyoruz ve ücretsiz. Ücret vermedikleri gibi mesleki alanımız dışında çay yapmak, temizlik vs. birçok işi de bize yaptırıyorlar. Yasa bizi staj konusunda pek etkilemeyecek fakat ilerisini düşündüğümüzde bayağı etkileyecek gibi” dedi. Sohbet ilerledikçe gençler açıldılar. Bu yasanın boyutlarını konuştuk. Bu saldırılar karşısında birlik olmak ve örgütlü olmak gerektiğini tartıştık. Referandumda evet çıktı, buna göre düşündüğümüzde bu saldırı demokratik değil, hani özgürlük gelecek demişlerdi, işçilere belirli haklar verilecek denilmişti diye sordu bir öğrenci. Bunun üzerine, kâğıt üzerinde tanınan hakların fiili olarak yaşama geçmesini sağlayacak olan işçi-emekçilerin birliği, örgütlülüğüdür, referandumda olumlu görünen kâğıt üzerindeki değişiklikleri gerçekliğe dönüştürmek bizlerin elinde dediğimizde, haklısınız, birlik olmazsa hiçbir şey olmuyor dedi.
Patronlar sınıfının saldırılarına karşı dur demek için biz işçi-emekçiler örgütlenmeli ve örgütlü mücadele etmeliyiz. Bizler örgütsüz olduğumuz sürece patronların saldırılarının sonu gelmeyecek. Dün eğitim, sağlık vb. idi, bugün torba yasa, yarın nasıl bir saldırıyla karşı karşıya olacağımız belli değil. Biz işçi-emekçiler yarını beklemeden patronlar sınıfına karşı birlik olmalı, sınıfsal kimliğimizi kazanıp örgütlenmeli ve örgütlü mücadele etmeliyiz.
Yaşasın örgütlü mücadelemiz!