Merhaba arkadaşlar. Biliyoruz ki her geçen gün işsizlik artıyor. Türkiye’nin çoğu fabrikasında işçi arkadaşlarımız kapı önünde direniş yaparak mücadele ediyorlar. Patronların kuralsız saldırılarına karşı bir araya gelerek onurlu bir mücadele veriyorlar. Bizler de mücadele eden arkadaşlarımızın yanında olarak, mücadeleyi yükselterek başarıya ulaştırmalıyız. Hani derler ya patronların ar damarı yoktur. Biz işçiler onurumuzla, namusumuzla, alın terimizi akıtarak çok çalışıyoruz. Bizler çalıştığımız fabrikalarda 10-12 saat çalıştırılıyoruz. Bu da yetmiyormuş gibi kötü ve zor koşullarda çalışarak emeğimizin karşılığını bile alamıyoruz, düşük ücretle çalıştırılıyoruz. Bizleri yarış atı gibi koşturuyorlar. Hak ettiğimiz ücreti vermiyorlar. Asıl amaçları kârlarına kâr katmak, doymak bilmeyen kursaklarını doyurmak.
Her yerde, her zaman işçileri hiçe sayan, köle gibi gören, insanlığımızı unutturan patronlar, bizleri türlü bahanelerle kapı önüne koyarak açlık ve sefalete sürüklüyor. Hakkımızı aradığımızda, ücretlerimizin yükselmesini istediğimizde, sendikalı olmak istediğimizde, kısacası haksızlıklara karşı geldiğimizde kapı önüne koyuluyoruz. Neden olarak da bizlere çoğunlukla “performans düşüklüğü” deniyor. Geçen aylarda işçi bültenimizde bir işçi arkadaşımızın yazmış olduğu performans düşüklüğü ile ilgili bir yazımız vardı. Çok güzel bir yazıydı. Bizler de bu yazıyı arkadaşlarımızla tartıştık, neler yapabileceğimize dair konuştuk.
Unutmamalıyız ki, hiçbir işçi bir işyerine çıkartılmak için girmez. Tabii ki kapının önüne konulmak da istemez. Çoluk çocuğuna daha iyi bir gelecek sağlamak için, evine ekmek götürmek için canını dişine takarak çalışır. Biz işçiler, kendimizin ve ailemizin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir ücret istiyoruz. Ama bıraktık ihtiyaçlarımızı karşılamayı, karnımızı bile doyuramıyoruz. İşçi kardeşler, bizim bu sömürü düzenine, haksızlığa, yolsuzluğa, adaletsizliğe karşı dur dememiz gerekiyor.
Aslında biz işçiler performansımızı patronlara ve sömürüye karşı mücadele ederek yükseltmeliyiz. Tabii ki yasal haklarımızı da öğrenmeliyiz. Peki nasıl? UİD-DER çatısı altında bir araya gelerek, öğrendiklerimizi mahallemizde, fabrikalarda geleceğin gençlerine öğretmeliyiz.
Örgütlü Olursak Her Şeyiz, Örgütsüz Olursak Hiçbir Şey!
Yaşasın Sınıf Dayanışması!