Buradasınız
“Zenginin Cenneti Yoksulun Cehenneminden Doğar”
“139 gündür işsizim. 139 gündür çocuklarımın gözlerine bakamıyorum bir şey isterler diye.” Bu sözler bir inşaat işçisinin sözleri. İnsan çocuklarının gözlerine bakmadan yaşayabilir mi? Yaşarsa bu nasıl bir yaşam olur? Sözlerin devamında var bu sorunun cevabı: “139 gündür gülmüyorum. 139 gündür eşim bana iş buldun mu diye soruyor ve ben her gün kısık sesle hayır diyorum. Yaşamayan bilemez. Tek dileğim kimse benim yaşadığımı yaşamasın...”
DİSK, 2020’nin ilk çeyreğinden 2021’in ilk çeyreğine kadar bir yıl içinde işsizliğin 2 buçuk milyon arttığını ve 10 milyona yaklaştığını açıklıyor. Sadece işsiz sayısı değil, 10 bin liraya yaklaşan yoksulluk sınırı karşısında, işçilerin ortalama ücreti haline gelen ve 2825 lira olan asgari ücret de yoksulluğun aynası olarak karşımızda duruyor. Gençlerin yaklaşık yüzde 29’u ne eğitimde ne de istihdamda görülüyor. Yani inşaat işçisi kardeşimizin dileğinin aksine, ne yazık ki bugün Türkiye’de onun yaşadığını yaşayan milyonlar, on milyonlar var. Onun “yaşamayan bilemez” dediği acıyı ve çaresizliği yaşayan on milyonlar…
Eğer bir insan 139 gündür gülmemişse, çocuğunun gözlerine bakamamışsa, kapılardan çevrilmişse, evine ruhunda ağır bir yükle dönmüşse, eşinden utanmışsa, karnını doyuramamışsa, umutları kırılmışsa, etrafında kendisi gibi çaresiz nice insan görmüşse, yaşamı cehenneme dönmüş değil midir? Bu durumdaki bir insanın soluk alıp vermekten ve acı çekmekten öte gerçek manada yaşaması olanaklı mıdır? İnsanın gerçek manada “yaşadım” diyebilmek için kendini mutlu ve değerli hissetmesi, hayatın güzelliklerini fark etmesi, çevresindeki insanlarla sağlıklı ve güzel ilişkiler içinde olması gerekmez mi? Tüm bunlar olmadan insan nasıl insan olur, kendini nasıl insan gibi hisseder? İşte bu yüzden işsizlik, yoksulluk sadece ekmeğimizden olmamız değildir. Dünyayı, dünyanın güzelliklerini, insanın potansiyellerini fark etmeden, yaşamı kahırla, çileyle geçirip tüketmek demektir. Yani yaşamın, insanı insan yapan şeylerin elimizden alınması demektir! O yüzden büyük Fransız yazar Victor Hugo’nun şu sözleri gerçeğin ta kendisidir: “Zenginin cenneti, yoksulun cehenneminden doğar!”
Milyonlar cehennemi yaşarken sermaye, güç ve iktidar sahipleri lüks ve şatafatlarından bir gram taviz vermeden, deyim yerindeyse şımarıklığın ve arsızlığın dibine vurarak bu dünyada cenneti yaşıyorlar. İkizdere’de ve daha binlerce örnekte gördüğümüz gibi sermayelerini büyütmeyi her şeyin, insan yaşamının, doğanın, geleceğin bile önüne koyuyorlar. Sömürüyle, hırsızlıkla, haksızlıkla, gaspla büyütüyorlar zenginliklerini. Pisliklerini örtmek, kendilerine kurdukları cenneti korumak için her türlü hile ve zorbalığa başvuruyorlar. Bu yüzden kötülüğün vücut bulmuş halidir onlar. Onlar yoksulları patates-soğan kuyruklarına dizip en cansiperane biçimde ülkede yoksulluk olmadığını savunabilirler. “Pudra şekeri” ile günlerini gün edenleri aklamaya girişip işsizlikten, yoksulluktan intihar edenleri ilgi çekmeye çalışmakla suçlayabilirler. Adaletsizliğe isyan edenleri her türlü yol ve yöntemle susturup sindirmeye çalışırken, en büyük yalanları en yüksek perdeden söyleyebilirler. Kendileri saraylarda ve köşklerde yaşarken yarattıkları kötülük denizinde nefessiz kalan bizlere “sabredin, itaatkâr olun, kanaat edin, boyun eğin” diye buyurabilirler. İktidarlarını sürdürmek, insanlığı ve dünyayı felâketten felâkete sürükleyen kapitalizmi ayakta tutmak için söyleyemeyecekleri yalan, yapamayacakları zalimlik, kötülük yoktur. Bugünlerde yaşadığımız, gördüğümüz, şahit olduğumuz her şey, kapitalist egemenlerin yalancılıkta, zalimlik ve kötülükte sınır tanımadıklarının birer kanıtıdır.
Görmek isteyen gözler için Türkiye’nin de dünyanın da tablosu öyle net ki! İnsanlık bir tarafta küçücük bir azınlığın kendine sahte cennetler yarattığı, diğer tarafta milyarlarca insanın cehennemin en gerçeğini yaşadığı bir barbarlık kuyusunda debeleniyor. İşçi sınıfının önderleri, tam da bu nedenle kapitalist düzeni yıkabilecek tek gücün o düzenden çıkarı olmayan işçi sınıfı olduğunu her daim vurguluyorlar. İşçi sınıfının kapitalizmi yıkarak yeni bir dünyanın önünü açabilecek tek güç olduğunu yılmadan, yorulmadan anlatıyorlar. İşçi sınıfının bu onurlu tarihsel görevi yerine getirebilmesi için örgütlenmesinin şart olduğunu ortaya koyan, ömürlerini bu uğurda harcayan önderlerimize kulak vermek bugün her zamankinden daha önemli. Bu düzen, işçileri acıda, kahırda birleştiriyor. Oysa biz işçiler hayatın, mücadelenin her alanında aynı hedef için birleşmeliyiz. Kötülüğün vücut bulmuş haline karşı umudun, güzelliğin, haklı olanın kararlılığının ve yaşam sevincinin vücut bulmuş halini var etmeliyiz.
Grev ve Direnişler Artıyor
- Kapatılan Ocakların Susmayan Bandosu
- Umut Sende Bende Bizde...
- “Ne Olacak Bu Memleketin Hali?”
- Anastasya, Dilan ve Hafızamız
- Ülkeyi Şirket Gibi Yönetmek…
- İşçilerin Birliği ve Dayanışması Güçlendikçe Umut da Büyür!
- İşçi Dayanışması 199. Sayı Çıktı!
- Gerçek Adalet Mücadelemizle Gelir
- Özgür Olmak Demek…
- Hangisi Daha Zor?
- Olur Kardeşim Olur!
- Yiyorlar, İçiyorlar Hesabı Bize Ödetiyorlar
- 2025, 2024’ten Daha mı İyi Olacak?
- Ters Yüz Edilen Gerçekler: Suç Ne? Suçlu Kim?
- Dünya İşçi Sınıfının Birliği Yolunda Mücadelemizi Büyütelim!
- İşçi Dayanışması 198. Sayı Çıktı!
- Artan Zenginliğin Arkasında Büyüyen Yoksulluğumuz
- Kaynakları Tüketen Kim?
- Yaşadım Diyebilmek İçin!
- Sınır Tanımayan Irmaklar Gibi
Son Eklenenler
- Hatay’ın Payas ilçesinde bulunan Atakaş Çelik fabrikasında Birleşik Metal-İş üyesi üç işçi, geçtiğimiz günlerde işten çıkarılmıştı. UİD-DER’li işçiler olarak fabrika önünde direniş başlatan işçilere direnişin beşinci gününde dayanışma ziyaretinde...
- “Her şeyin içinde ve her şeyin dışındayız”. Bu söz bir market çalışanı arkadaşımın ağzından işçilerin yaşamını özetleyen bir söz olarak döküldü. Uzun zamandır büyük bir mağazada çalışan arkadaşım, marketin günlük cirosunun rekorlar kırmasına rağmen...
- 40 yıllık kısacık yaşamına yüzlerce hikâye ve roman sığdıran Amerikalı sosyalist yazar Jack London 22 Kasım 1916’da hayatını kaybetti. Aradan geçen uzun yıllar London’ın eserlerinin güncelliğinden hiçbir şey kaybettirmedi. Çünkü o işçi sınıfının...
- Ankara’nın Nallıhan ilçesinde bulunan Kömür İşletmeleri AŞ (KİAŞ) bünyesindeki Çayırhan Termik Santralinde çalışan madenciler, madenin özelleştirilmesine karşı 20 Kasımda direnişe başladı. Sabah 08.00’de gece vardiyası dışarı çıkmadı, gündüz...
- Emperyalist savaş Ortadoğu başta olmak üzere dünyanın her yerinde kendini hissettiriyor. Egemenler yıllık bütçelerin büyük kısmını “savunma” adı altında savaş sanayisine ayırıyorlar. Burjuva siyasetçilerin politikaları hızlı bir şekilde sertleşiyor...
- Fotoğraftaki reklam panosu kaldırımın ortasında duruyor, gündüz gece. Arka tarafında medya maymunu Hülya Avşar sanki “hadi EYT’liler koşun, sakın geç kalmayın” dercesine sırıtıyor. Mağazada çalışan genç işçi kızımıza EYT reklamını sordum. Kendine...
- Bağımsız Maden-iş üyesi Fernas Madencilik işçilerinin direnişi çeşitli sendika ve işçi örgütlerinin desteği ile kazanımla sonuçlandı. Fernas patronu Ocak 2025’te işçilerin ücretlerine zam yapılmasını ve atılan işçilerin hak kaybı olmadan işe geri...
- Fransa’da devlet demiryolu şirketi SNCF’de örgütlü CGT-Cheminots, UNSA-Ferroviaire, SUD Rail ve CFDT-Cheminots sendikaları, 11 Aralıkta süresiz grev kararı aldı. Dört demiryolu sendikası, grev kararını SNCF’nin yük taşımacılığı birimi olan SNCF Fret...
- Gürcistan’ta madencilik şirketi Georgian Manganese’e ait Zestafoni ferroalyaj tesisi ve Chiatura manganez madeni 1 Kasımdan Nisan 2025’e kadar üretimi durdurduğunu açıkladı. Gürcistan’ın en büyük madencilik şirketi Georgian Manganese’in tesislerinde...
- Çocukların mutlu olduğu, gelecek endişesi taşımadığı, ayrımcılığa maruz kalmadığı; eşitlik, özgürlük, barış dolu bir dünyada yaşamalarını kim istemez ki? Fakat biliyoruz ki dünyamız çocuklar için sıcak bir yuva değil. Kol kanat gerdiğimiz...
- Gebze’de bulunan Grid Solutions ve Schneider Elektrik, İstanbul’da bulunan Hitachi Energy ve Bursa’da bulunan Arıtaş Kriyojenik fabrikaları için Birleşik Metal-İş Sendikası ile MESS arasında yürütülen toplu iş sözleşmelerinde anlaşma sağlanamaması...
- Gün geçmiyor ki her gün bir öncekine rahmet okutacak, canımızı yakan bir olay olmasın. Sistemin iyice çürümesi ve tarifsiz bir bataklığa dönmesiyle birlikte, bu çürümüşlük toplumda derin yaralar açıyor. Bunun sonuçlarından bir yenisi de İzmir’de...
- Bir film sahnesi: İngiltere’de bir madenci bandosu, Rodrigo’nun gitar konçertosunu çalmaktadır. Madencilerin emektar ellerinden ahenkli melodiler akıp giderken arka planda hükümet tarafından kapatılmak istenen bir madenle ilgili toplantılar, yürüyen...