Buradasınız
Amerikan işçi sınıfı örgütleniyor
1 Mayıs 2021 - 13:45
1 Mayıs’ın doğduğu topraklar olan Amerika’da işçi sınıfı 1800’lü yılların başından itibaren sıçramalı bir şekilde büyümüş ve büyük mücadelelere girişmişti. Fakat 1870’li yıllardan sonra Amerika’nın çehresi bir hayli değişmişti. Amerikan sanayi devrimi yılları olarak adlandırılan 19’uncu yüzyılın son çeyreğinde bu değişimin sonuçları artık çok daha açık biçimde görülüyordu. Tıpkı Avustralya’da olduğu gibi Amerika’da da işçilerin bilinçlenmesinde ve hakları için mücadeleye atılmasında Avrupa’dan gelen göçmen işçilerin rolü büyüktü. Onlarca dilde gazeteler çıkarılıyor, bildiriler hazırlanıp basılıyor, işçiler sendikaların ve işçi örgütlerinin çatısı altında birleşiyordu.
Kapitalizm bir dünya sistemidir. Tam da bu nedenle dünyanın bütün coğrafyalarına hızla yayılmış ve sermayeyi uluslararası hale getirmiştir. Elbette işçi sınıfını da! İşte bu koşullarda işçi sınıfını birleştirecek bir örgütün kurulması kaçınılmazdı. İşçi sınıfının büyük önderleri Marx ve Engels’in öncülüğünde, 1864’te Uluslararası İşçi Birliği kurulmuştu yani Birinci Enternasyonal. Bu örgütlenmeyle birlikte işçi sınıfının mücadelesi daha da büyümüş; tarihin gördüğü ilk işçi iktidarı, Paris Komünü deneyimi bu sayede yaşanabilmişti. Ancak Komünün yenilgisinin ardından fikir ayrılıkları, bölünmeler Enternasyonal’i, işçilerin en çok ihtiyaç duyduğu örgütlenmeyi felç etmişti. Ve o tarihlerde Amerika işçi sınıfı grevlerle, eylemlerle dipdiri bir mücadele içinde olduğunu ortaya koyuyordu. Enternasyonal’i kurtarmak üzere örgütün merkezi 1872’de Amerika’ya taşındı. Amerikalı sosyalistler, mücadeleci sendikalar, işçi örgütleri Enternasyonal çatısı altında birleşti. Enternasyonal kısa zamanda 1 milyon 200 bin üyeye ulaştı. İşte bu durum Amerika’da hem işçi sınıfının mücadelesini hem de 8 saatlik işgünü mücadelesini hızlandırdı.
1873’te patlak veren krizin ardından New York’ta on binlerce insan işini kaybetmişti. Çoğu Almanya’dan göç etmiş işçilerden oluşan binlerce işçi Tompkins Meydanında bir araya geldi. Öfkelerini ve taleplerini dile getirmek istiyorlardı. İşsizliğin önlenmesini ve 8 saatlik işgününün benimsenmesini istiyorlardı. En güzel kıyafetleri içinde pankartlarının ve sancaklarının arasında yürürken polisin saldırısına uğradılar. Bu eylem ve ardından gelen saldırı halk arasında polis şiddeti, ifade özgürlüğü, protesto düzenleme özgürlüğü üzerine tartışmaları körükledi. Halkın büyüyen öfkesi ve işçilere destek vermesi, gazetelerin halka şirin görünmek için işçilerden yana yazılar yazmasına neden oldu. Protestodan hemen sonra eyleme katılan kalabalıkları aşağılayan gazeteler aradan iki hafta geçince Tompkins Meydanında bu şiddete karşı çıkanların görüşlerine yer vermeye başladılar. Eylemcilerin polisin şiddetine uğramış, vergi ödeyen iyi vatandaşlar olduğunu yazdılar. İşte bu çizim eylemcileri birden bire “iyi vatandaşlar” olarak görmeye başlayan gazetelerde basıldı.